20 Eylül 2018 Perşembe

13 Ocak 2018 Cumartesi

2. İspanya-Portekiz Gezisi (Salamanca) (07.11.2017-09.11.2017)

Portekiz Gezisi (Madrid-Lizbon-Porto-Salamanca) (31.10.2017-09.11.2017)

Salamanca (07.11.2017-09.11.2017)

8.Gün (07.11.2017) Salı

Salamanca'ya yolculuk. Otobüsümüz saat 10.00'da hareket etti, Salamanca'ya geldiğimizde saat 17.30'du... Salamanca otobüs garajının tam karşısında bir otele rezervasyon yapmıştık. Hall88 Apart Hotel. Odada 4 kişilik yatma imkanı var. Biz kullanmadık ama mutfak ünitesi mevcut. Tabak, tencere vs.imkanları var. Odaya çantalarımızı bırakıp hemen dışarı çıktık.
Salamanca, İspanya'nın kuzeybatısındaki Kastilya Leon özerk bölgesindeki bir şehir...Portekiz sınırına 80 km.mesafede...Tormes nehri kıyısında konumlanan şehir İspanya'nın en eski üniversitesine ev sahipliği yapıyor. Dünyada en güzel İspanyolca burada konuşuluyormuş. Dil okullarına Dünya'nın her yerinden öğrenciler geliyormuş. Sokaklarda her saatte öğrenciler dolaşıyor. Çok küçük tarihi bir merkezi var, otelden merkeze 15 dakikada etrafı seyrederek geldik. Şehrin sokakları üniversite kampusü gibi...





Burada da bir Plaza Mayor var. Artık karanlık oldu, ışıklar yandı...Katedrale kadar gittik. Yarın buralara tekrar geleceğiz. Öğrenciler şehre hareket getirmiş her yer cıvıl cıvıl çok güzel...Dönüşte yolumuzu kaybettik aslında çok kolay ama kaybettik...Bir kız öğrenciye sorduk. otobüs garajı deyince hemen yolu gösterdi. Yürüyerek döndük.



 9.Gün (08.11.2017) Çarşamba

Sabah erken kalktık yine. Pencereden akın akın okullarına giden öğrencileri seyrettik. Otelin hemen karşısındaki büyük bina da Hukuk Fakultesiymiş.

Yürüyerek erken saatte Plaza Mayor'a geldik. Burası Madrid'deki gibi etrafı binalarla çevrili bir avlu şeklinde inşa edilmiş. Arkadlarda çeşitli kafeler, mağazalar var. Meydan her saatte öğrenciler ile dolu.

Plaza Mayor'un hemen yan sokağında bir Mercado bulduk. Gittiğimiz her şehirde bir pazar yeri bularak mutlaka dolaşıyoruz. Oraları dolaşmak halkın yeme alışkanlıkları ve fiyatlar hakkında bilgi sahibi olmayı sağlıyor.  İspanyollar da Portekizliler gibi deniz ürünlerini çok yiyorlar.
   
Rua Major boyunca yürüyerek Katedral ve Üniversite binalarının olduğu Plaza Anaya'ya geldik.  Katedral kapısında sonradan ilave edilen astronot heykeli olduğunu okumuştuk. Çok küçük bir heykel, bakınırken bir turist grubu geldi onların rehberi gösterince biz de gördük. Aslında burada eski ve yeni iki katedral var fakat binalar bitişik olduğu için tek katedral gibi gözüküyor. Dikkatli bakınca anlaşılıyor.






Tarihi merkezdeki sokakları dolaştıktan sonra havanın da güneşli olmasından faydalanarak biz de Plaza Mayor da oturarak etrafı seyrettik. Salamanca'yı çok sevdik. Gençler bu şehre inanılmaz canlılık getirmişler, genç olsam burada okumayı isterdim. İyi ki gelmişiz Salamancaya...






10.Gün (09.11.2017) Perşembe (Salamanca-Madrid)

Bugün eve dönüş var. Sabah erkenden kalktık, bizi Madrid'e götürecek otobüsümüz saat 06.00'da otelin önündeki otobüs terminalinden kalkıyor. Terminal dediğimiz de öyle büyük bir yer değil. Bu oteli biraz da sabah erken terminale gidiş kolay olsun diye seçtik. Gerçekten de 05.45 de otelden çıktık. Bu defa biletlerini İstanbul'dan aldığımız Avanzabus ile Madrid'e gidiyoruz. (35 € 2 kişi) Yolda bir kez mola verdik. Otobüs ilk önce Madrid Ave America otobüs terminaline uğradı sonra 3 saate yakın bir sürede Madrid Estation Sur'a geldik. Cercainias istasyonuna yönlendirmelere bakarak geldik. Buradan bilet alarak banliyö treni ile Barajas Havaalanına geldik. Yalnız tren T4 yeni yapılan terminale geliyor... Pegasus T1 terminalden kalkıyor. İki terminal arası epeyi uzak yürümek mümkün değil, hemen T4 önünde shuttel bekliyor, ona bindik fakat yanlışlıkla T2 de indik, bu terminal T1 ile komşu, yine de epeyi yürüdük terminal içinde...Vaktimiz çok olduğu için bakınarak T1 e geldik. Ucu ucuna gelinirse böyle bir hata uçak kaçırtır. Uçağımız 13.05 de...Saatinde kalktı uçağımız ve 17.00 de Sabiha Gökçene geldik. Yanımıza Madrid'e işi ile ilgili fuara giden oğlumuz yaşında bir genç oturdu, onunla sohbet ederek İstanbula döndük. O metro ile Madrid Havaalanına gelmeye çalışmış, çıkışta ona ek bilet kesmişler. Sabiha Gökçen'den çıkışta bekleyen belediye otobüsüne binerek Kozyatağında indik. Oradan da yakındaki evimize yürüyerek ulaştık. Bir gezimiz daha bitti...


 Gezi hakkında;

Bu gezide daha önce bir kaç kez gittiğimiz Madrid ve geçen yıl gittiğimiz Portekize tekrar gittiğimiz için gördüğümüz yerlere tekrar gitmedik. Bir tek Lizbon'a yakın olduğu için Belem'e gittik. Biraz keyif gezisi oldu. Bu nedenle bloğumu okuyanlara Madrid, Lizbon ve Porto için daha önce yazdıklarıma bakmalarını öneririm. Salamanca'yı yeni gördük, bu tarihi şehri ve gençlerin canlandırdıkları güzel mekanlarını ve sokaklarını görün derim. Günübirlik veya 1 gece kalmalı yeterli olur...


Harcamalarımız: 

(2 kişi) (€)

Ulaşım                     530
Konaklama             454                         
Yiyecek                   300
Müze+metro           100                     
Toplam                  1384
Toplam                  1384x4,38=6.061 TL.



 

11 Ocak 2018 Perşembe

2. İspanya-Portekiz Gezisi (Porto) (04.11.2017-06.11.2017)

Portekiz Gezisi (Madrid-Lizbon-Porto-Salamanca) (31.10.2017-09.11.2017)

Porto (04.11.2017-06.11.2017)

5.Gün (04.11.2017) Cumartesi

Lizbon'dan 15.30'da kalkan trenimizden 3 saat sonra Campanha istasyonunda iniyoruz. Güzel Porto'dayız. Aynı biletle Sao Bento istasyonuna kadar gidiyoruz. Tekrar bilet almaya gerek yok. Kaç kere gördük bu istasyonu ama giriş holündeki çinilere gene hayran hayran bakıyoruz.


Hava kararmaya başlamış. Yürüyerek otelimize geliyoruz. Otelimiz gene bir İbis. İbis Porto Centro...Çantalarımızı otele bırakıp çevre turuna çıkıyoruz. Otelin etrafında lokanta, kafe çok fazla fakat hafta sonu olması nedeniyle hepsi dolu. Hatta Nejatın intenetten gördüğü otelimiz yakınındaki çok tavsiye alan lokantanın kapısında kuyruk var. Beklemiyoruz, otelin karşısındaki bir lokantada yer bulup yiyoruz. Bu arada otelin tam altında büyük bir market var. Pingo Doce. Oradan alış veriş yapıp doğrudan odalara çıkılıyor. Biz de öyle yapıyoruz.

6.Gün (05.11.2017) Pazar

Sabah erkenden Balhao markete yürüyerek gidiyoruz, geçen sene bu marketin bitişiğindeki pastanede yemiştik, tekrar burada kahve ile pasta ve kruvazan yiyoruz. Portekizdeki bütün pastaneler çok başarılı...Hiç birinde kötü ürünle karşılaşmadık. Erken ve pazar günü olması nedeniyle hem market hem de diğer mağazalar kapalı...Bu arada hava harika...Yürüyerek gene Sao Bento istasyona geldik. Bir kere daha giriş holüne baktık, burası adeta bir sanat galerisi gibi...Her defasında kendine baktırıyor.



Flores sokağından geçerek Douro Nehri kıyısına geldik. Polis yolları kapatıyor...ne oluyor derken anladık ki bu gün 17. Uluslararası Porto Maratonu varmış. Koşucular ve izleyenleri seyrederek keyifli bir kaç saat geçirdik. 




Güneşli havanın keyfini çıkararak Riberia'da kıyıda banklarda oturduk. Güneşlendik. Burası çok güzel.. Unesco Dünya mirası listesindeki bu semtteki evlerde yaşayan teyzeler miras listesine falan aldırmadan çamaşırlarını bir güzel pencerelerinden güneşe karşı sallandırıyorlar, kurutuyorlar. Çok da yakışıyor.




 Tekrar Flores sokağının başlangıcına gelerek geçen yıl yediğimiz lokantada yedik. Yürüyerek Aliados Meydanına geldik. Yorulduk, burada da oturarak etrafı seyrettik. 

Casa Musica'ya gidip Salamanca biletlerimizi alacağız. Ancak pazar günü olması nedeniyle bilet satış yerinin kapalı olması olasılığı var. Metroyla gidiyoruz ve açık buluyoruz. Görevli kız aslında kapalı olduklarını fakat Madrid otobüsü kalkıyor diye açtıklarını söyledi. Biletlerimizi alıyoruz. (2 kişi 74 €)

7.Gün (06.11.2017) Pazartesi

Bugün Douro Nehrinin Porto'dan ayırdığı Vila Nova de Gaia'ya gideceğiz. Geçen yıl geldiğimizde otelimiz bu yakadaydı. Aslında burası idari bakımdan ayrı bir şehirmiş...Sao Bento istasyonunun önünden Douro nehrine doğru yürüyerek Luis Köprüsüne geldik. Köprü, 1886 yılında Paris'deki Eyfel Kulesini yapan firma tarafından inşa edilmiş. Köprünün üstünden yayalar ve tramvay, altından yayalar ve araçlar geçiyor. Sabah erken saat olduğu için nispeten tenha,  etrafı seyrederek ve fotoğraf çekerek Gaia tarafına geçtik.









Gaia tarafının köprü ayağında bir teleferik istasyonu var. Gaia kıyısında kısa bir tur yaptırıyorlar. Biz binmedik. İstasyonun platformundan karşı Riberia kıyıları çok güzel gözüküyor. Sabah erken olmasına rağmen otobüsle turistler fotoğraf çekmek için geldiler.

 Gaia tarafında bir panderia'da zorlukla oturacak yer bulup kahve ve kruvazan ile kahvaltımızı yapıyoruz. Pastanede sabah işe giderken uğrayıp kahvaltı yapanlar var.





1670 yapımı Mosteiro da Serra do Pilar Manastırı, Gaia tarafında  köprü ayağındaki en tepe noktasında yuvarlak yapısı ile ilginç bir bina, biraz tırmanarak çıkılıyor fakat çok güzel manzarası var. Buradan fotoğraf çekiyoruz. Porto'ya gelirseniz buraya çıkın.












Buradan tekrar aşağıya inerek sokak aralarından sahile ulaşmaya çalışıyoruz. Sahile inerken meşhur Bordo şarap imalathaneleri  ve depolarının arasından geçtik. Şarap firmaları buralarda  belli bir ücret karşılığında tadım turları yapıyorlarmış. Biz katılmadık. Onun yerine en tanınmışlarından Sandeman'da oturup güneşlenerek Bordo şaraplarımızı içtik. Biraz tatlı.



Kıyıda biraz dolaştıktan sonra bu defa Luis köprüsünün altındaki yoldan geçerek Riberia tarafına geçtik.  Hava güzel yürüyerek geçen yıl gördüğümüz için meşhur Lello Kitapevine girmedik. Geçen yıl blogda anlatmıştım burayı...

 Clerigos Kulesinin önünde oturarak Pastel de Bacalhau ve şarap içtik. Burası turistik, geçen yıl yapamamıştık, aklımızda kalmasın....(18€)

 Pazar günü kapalı olduğu için göremediğimiz Balhau Mercado'ya gittik. Onarım yapmaya çalışıyorlar fakat ülkenin ekonomik durumu iyi değil, yavaş ilerliyor. Buradan da yürüyerek otelimizin olduğu bölgeye geldik. Cumartesi kapısındaki kuyruk nedeniyle yemek yiyemediğimiz lokantada yer bulduk, karnımızı doyurduk, otelin altındaki marketten alış veriş yaparken bir Türk genci yanımıza geldi, çalışmak için gelmiş Türkçe duymak iyi geldi dedi, ayak üstü konuştuk biraz...Bu gün de böyle bitti...Yarın Porto'ya veda edeceğiz.
8.Gün (07.11.2017) Salı

Bu gün Salamanca'ya yolculuk var. Geçen yıl gece geç vakit otobüs ile Salamanca'dan geçmiştik. Gördüğümüz kadarı ile çok hoşumuza gitmişti. Biz buraya gelelim diye konuşmuştuk. Sırt çantalarımızı yüklendik metro ile Casa Musica'ya geldik. Sırt çantalarımızı bileti aldığımız büroya emanete bıraktık. Boavista civarını biraz dolaştık, gene bir pastane bulup kahvaltımızı yaptık. Portekizin pastaneleri gerçekten çok güzel. Her defasında hem yediklerimiz hem de içtiğimiz kahveler çok iyiydi. Biraz dolaştıktan sonra çantalarımızı alıp otobüse yerleştik. Firmamız internorte...Otobüs vaktinde saat 10.00 da hareket etti.


 Geçen seneki Porto gezimiz için tık tık

2. İspanya-Portekiz Gezisi (Lizbon) (02.11.2017-04.11.2017)

Portekiz Gezisi (Madrid-Lizbon-Porto-Salamanca) (31.10.2017-09.11.2017)

Lizbon (02.11.2017-04.11.2017)

3.Gün (02.11.2017) Perşembe
Bu gün Lizbon'a gidiyoruz. Otobüsümüz Madrid Estation Sur'dan 08.30'da kalkıyor. Otelden 15 dakika yürüyerek istasyona geldik. Gezilerimizde daha önce de yolculuk yaptığımız Flixbus ile gideceğiz. Biletimizi İstanbul'dan internet üzerinden almıştık.(22€x2) Flixbus gerçekten çok uygun fiyata bilet satıyor ve diğer firmalardan hiç bir farkı yok. Otobüsü beklerken Flixbus ile Paris'den Madrid'e gelen Türk bilgisayar mühendisi genç, otobüsün geleceği platformu bize söyleyerek yardım etti. Nerelere gideceğimizi konuşurken "Salamanca'da ne yapacaksınız üniversiteye mi gideceksiniz" diye şakalaştı bizle. Otobüs tam saatinde yanaşıyor, diğer yolcular bavul yerleştirme işi ile uğraşırken biz sırt çantalarımızla kolayca yerleşiyoruz...Yer numarası bu otobüsde de yok...Gelen oturuyor. Zaten en fazla 15 yolcu vardı kocaman otobüsde...Nasıl kurtarıyorsa...Yanımızda getirdiğimiz sandviç ve meyve suları ile yolda etrafı seyrederek kahvaltımızı yapıyoruz. İlk mola yerinde de kahvelerimizi içiyoruz. Yol güzel, Dünya zeytin üretiminde bir numara olan İspanya'nın zeytinliklerini seyrederek yol alıyoruz.İspanya'dan Portekize geçerken herhangi bir bekleme yok, sadece sınırda ülke bayrakları değişiyor. Ne kadar güzel bir yaşam, keşke bütün Dünya böyle olsa...16.00'da Lizbon Oriente İstasyonuna iniyoruz. 



Lizbon saati Madrid'e 1 saat, İstanbul'a 3 saat geride... Geçen gelişimizde geceydi ve istasyonun gece görüntüsü daha etkili idi.  Oriente'de biraz dolaştıktan sonra istasyonun altındaki metroya iniyoruz. Kart alacağız. Bu defa makinaların başında kadın görevli var. Onun yardımı ile 2 tane viva viagem kart alıyoruz. (3,40€x2) İkimize ayrı kart almak gerekiyor. Kartları alırken makine bizim kağıt euro'yu geri veriyor kadın 4-5 kez ısrarla aynı parayı makineye atarak, para değil makinede hata diyor bir taraftan...Biz olsaydık başka para ile denemeye çalışırdık.  Kartlarımızla kırmızı hat (Vermelha) metroya binip Saldanha'da iniyoruz. Otelimiz İbis Centro Saldanha metroya yakın. Sırt çantalarımızı odaya bırakıp tekrar çıkıyoruz. Metro ile gidelim diye istasyona giderken bir park görerek onun içine girince istasyonu atladık. Büyük meydan Pompal'a kadar yürüdük. Sonrasını da zengin alış veriş mağazalarının bulunduğu Liberdade caddesi boyunca yürüyerek Rossio Meydanına geldik. Bu meydan da hemen yanındaki Figueiro Meydanı ile Lizbonun en merkezi yeri...


Yorulduk, Rossio Meydanında geçen yıl yediğimiz yaşlı amcanın işlettiği Tindenha Rossio'da oturarak tortilla ve balık yedik, üstüne de meşhur A Ginjha 'dan vişne likörlerimizi içtik.Geçen gelişimizde içememiştik, dert olmuştu (2,5 €x2) Rossio Meydanı ile Praça do Comercio  Meydanını birbirine bağlayan denize dik Rua Agusta caddesinden yürüyerek Praça do Commercio (ticaret meydanı) geldik. Bir kaç fotoğraf çektim. Buraya yarın tekrar geleceğiz. Rossio Meydanına dönerek metroyla otele döndük. 


4.Gün (03.11.2017) Cuma

Bu gün sabahtan  Porto tren biletlerini almak için Santa Apollonia istasyonuna gidiyoruz.Dün parka girdiğimiz için atladığımız Picoas metro istasyonundan gideceğiz. Yol üzerinde sabah yeni açılmış bir Mercado gördük. Bu sefer de oraya girdik. Balıklar, sebzeler, meyveler....





Sabah sabah tezgahlarını düzenleyen çalışanlar ile bizim gibi erkenci bir kaç Lizbonlu dışında kimse yok. Burada bir de işini severek yapan bir kadının çalışdığı kafeden 2 sandviç 2 kahve ile kahvaltı yaptık, kadın kahveleri yaparken sandviçleri alıp masaya koyduk diye kaç defa teşekkür etti, o benim vazifem diye...Biz de posta treni gibi nereyi görsek duruyoruz. Buradan çıkınca dün bulamadığımız Picoa metro istasyonu çok yakındaymış bulduk.
Son istasyon Santa Apolonia'da indik. Emanet yerlerine baktık, sırt çantalarımızı yarın sabah buraya bırakacağız. Porto biletlerimizi alıyoruz. (Tam 24,30 €+12,50 €(+65) Bilet satan görevli bu yaz ailesi ile Belek'de tatile gitmeyi planladığını fakat terörden endişe ettiğini söylüyor. Biz de turistler için sorun olmadığını, terörün her yerde olabileceğini söylüyoruz. 


İstasyondan çıktıktan sonra Alfama semtini bir defa daha görelim diye sokak aralarına girdik...Alfama Sao Jorge kalesi ile Tejo nehri arasında yokuşa kurulmuş Lizbonun en eski mahallesi..Dar sokakları, Fado barları, fayanslarla kaplı eski evleri ile mutlaka görülmesi gereken bir semt.Buralar genellikle gece hareketleniyor, sabah bu saatte ortalık sessizdi...  Göreceğimiz sokaklar yerine başka bir sokağa saparak ve epeyi bir yokuş çıkarak Graça semtine ulaştık. Buradan Sao Jorge kalesine gidiliyor, geçen yıl gittiğimiz için bu defa oraya gitmedik. Miradordan (manzara terası) etrafı seyrettik, bu arada hafiften yağmur yapmaya başladı, yağmurluklarımızı giydik. Burada bir kilise var ona da girdik. 



Yürüyerek Se Katedrale geldik yorulduk, burada küçük kafede oturup sandviç yiyerek bira içtik. Dinlendik.





Yürümeye devam...Baixa Chiado'ya geldik. Geçen gelişimizde görmediğimiz Carmo Kilisesine girdik...(3,5 €x2) 1755 depreminde yıkılmış olan bu ortaçağdan kalma kilise bir rahibe manastırı...Biz kilisede dolaşırken yağmur şiddetlendi, satış bölümünde cam kenarında 2 koltuk bulup oturduk ve yakındaki Santa Justa Asansörünün gözlem katından aşağıya kaçışanları izledik. Birazdan biz de aynı akıbete uğrayacakmışız..





Yağmur dindi biz de kiliseden ayrıldık...Santa Justa'nın yanından geçerken az sayıda insanın kuyrukta beklediğini görünce biz de kuyruğa girdik. Geçen yıl bu asansöre çıkmamıştık. Biraz bekledik, eski bir asansörle üst kata çıktık. (5,15€x2) Lizbon yokuşları çok olan bir şehir...Bu 45 m. yüksekliğindeki asansör de farklı kotlardaki Bairro Alto ile Baixa Chido semtlerini biribirine bağlıyor. 1901 yılında buharla çalışan sistemi daha sonra elektrikle çalışır hale getirilmiş. Yukarı çıktık hafif yağmur yağıyor gözlem katına çıkıp fotoğraf çekelim dedik, sarmal bir demir merdivenle çıkılıyor yukarıya...








Bazı kişilere bilet kesiyorlar en üst kata çıkmak için, bizim bileti görünce siz çıkabilirsiniz dedi görevli...Neyse gözlem terasına bir çıktık ki nasıl bir yağmur, rüzgar fotoğraf çekmek ne kelime... ne şemsiye duruyor ne de biz...acele tarafından aşağı platforma indik...Tellerin arasından bir kaç fotoğraf çektik. Şimdi buraya illa çıkacam derseniz Carmo kilisenin kapısının hemen yanından bir yol var ordan da bu asansörün üst katına telle kaplı alana ulaşılıyor ve ücretsiz. En üst kata seyir terasına çıkmak isterseniz 3-4€ gibi bir ücret alıyorlar. 


Bu arada günlük bilet alırsanız metro, otobüs, tramvay (nostaljik tramvay 28 no dahil) ve Santa Justa asansörüne bedava binebilirsiniz. Biz ders çalışmadığımız için paraları  boşuna verdik. Bir de ıslandık. Siz yapmayın...Turistik bir aktivite, bir daha da binmem...Yağmur dindi.  Rua Garrett caddesi çokca kıyafet, hediyelik eşya satan mağazalar ve kafeleri olan meşhur bir cadde... Bir kafede oturup kahve içip  pastalarından yedik...Portekizde her yer pastahane..

Yürüyerek yakındaki Rossio meydanına geldik, hava da karardı. Geçen yıl kaldığımız otelin yakını Alameda semtinde yerel insanların yemek yediği bir lokantada akşam yemeklerimizi yemiştik, oraya gidelim dedik, oradan da Saldanha'ya otele yürürürüz diye düşündük. Metro ile Alameda durağına geldik fakat dışarda şiddetli bir yağmur yağıyor ve merdivenlerden sular metroya aşağılara kadar geliyor. Herkes yağmurun dinmesini bekliyor, bu meydan büyük bir meydan bir çok metro çıkışı var bizim lokanta hangi çıkışa yakın bilemediğimiz için dışarı da çıkamadık...Yağmur sanki azalır gibi olunca, bir çıkıştan yukarı çıktık tam da o çıkıştaymış bizim lokanta. Aynı garson servis yapıyor ve geçen gelişimizde dikkatimi çeken yaşlı bir çift aynı yerlerinde oturuyor. Çift yemeklerini çoktan yemişler bulmaca çözüyorlar, geçen yıl da aynı şekilde oturuyorlardı...biz de aynı masaya oturarak yemeğimiz yedik, yağmur dinmiş, yürüyerek otele döndük. Hemen otelin köşesindeki marketten alış verişimizi yaptık.

5.Gün (04.11.2017) Cumartesi

Bu gün Porto'ya gideceğiz. Sabah otelden sırt çantalarımızı alarak çıkıyoruz. Metro ile Santa Apolonia istasyona gidip emanete sırt çantalarımızı bırakıyoruz. (3,5 €). İstasyondan çıkıp dün dolaşamadığımız Lizbon'un en eski semti Alfama'nın sokak aralarına giriyoruz. Fotoğraf çekiyoruz. 








Yürüyerek Rossio Meydanına geliyoruz. Buradan tramvaya binerek Belem'e gidiyoruz. Geçen yıl da Belem'e gitmiştik, havayı iyi bulunca tekrar gidelim dedik. 15-20 dakika sonra Belem'deyiz. İlk önce Belem'in meşhur Pasteis de Belem'inde nata tatlılarımızı yiyip kahvelerimizi içiyoruz. (6 €) İçerisi her zaman olduğu gibi kalabalık, fakat servis hızlı..Biraz ilerdeki Jeronimos Manastırına geçen yıl girdiğimiz için bu yıl dışardan fotoğraflayarak geçiyoruz. Tejo nehri kıyısına geçerek Kaşifler Anıtını ve Belem Kulesini görüyoruz.











 Ticaret Meydanı her zaman kalabalık, bu gün hem hafta sonu hem de hava güzel...



Hava güzel güneşli, insanlar Tejo nehri kıyısında güneşleniyorlar, biraz da burada oyalandıktan sonra yürüyerek Santa Apolonia istasyona geliyoruz, emanetten çantalarımızı alıyoruz, kahvemizi alıyoruz, trene yerleşiyoruz. Tren tam saatinde 15.30 da kalkıyor. Yolculuk güzel Porto'ya... Bu Lizbon gezimizde planımız geçen yıl görmediğimiz yerleri görmek ve koşturmadan keyifle gezmekdi...Onları yapmaya çalıştık. Geçen yıl buradan Sintra,Cabo da Roca ve Cascaise gitmiştik. Güzel yerlerdi...Görmek isterseniz blogda buraya tık tık....




Geçen yılın Lizbon gezisi için tık tık.

Portekiz Gezisi (Madrid-Lizbon) (28.05.2016-01.06.2016)

 Madrid (28.05.2016-29.05.2016)

1. Gün 28.05.2016 Cumartesi

Portekiz'e gidiyoruz. Madrid (2), Lizbon (4), Porto (3) ve dönüş Madrid (1) olmak üzere toplam 10 gün...Her seyahat öncesi olduğu gibi programlar yapıldı, internetten bilgiler toparlandı, haritalar incelendi yani dersler çalışıldı...Bakalım iyi ders çalışmış mıyız göreceğiz...


Kozyatağı'ndan evden taksi ile Bostancı'ya, oradan da E9 belediye otobüsü ile Sabiha Gökçene geldik. Pegasus Madrid uçağının kalkışı 09.55. Havaalanı çok kalabalıktı, ilk önce yurt içi kalkış diye düşündük ama kalabalığın büyük kısmı yurt dışı yolcuydu. Biraz gecikme ile kalktık ve sorunsuz bir şekilde yerel saatle 13.45 civarı Madrid Barajas Havaalanına (Terminal 1) indik. Aslında THY ile Lizbon'a gitmek mümkün. Biz hem Pegasus uçak bileti daha ucuz hem de Prado ve Reina Sofia müzelerini bir kez daha görelim diye Madrid üzerinden geldik. 


Bu Madrid'e üçüncü gelişimiz artık havaalanını tanıyoruz. Pasaport kontroldan çabucak sorunsuz geçtik. Hava sıcak, hafif yağmur yağmış...Bu defa da Ibis Madrid Aeropuerto Barajas'da kalacağız. Terminalden çıkışta terminal binasını arkanıza alıp sağ tarafa doğru yürüdüğünüzde orada, otellerin ring seferi yapan servislerinin yolcu aldığı bir durak var, biraz bekledik Ibis servisi geldi ve zaten çok uzak olmayan otelimize bizi bıraktı.  Orada beklerken başka bir kaç otelin de servisleri gelip yolcularını aldılar. Madrid'e gidecekler otellerine servis olup olmadığını sorsun. Otele bavulları bırakıp yola çıktık. Toplu ulaşım araçlarında geçen T/10 (12,20 €) biletimizi gazete bayiinden aldık. Bu bilet kişiye özel değil...

Bu günün programında Prado Müzeye gitmek var. Saat 18.00-20.00 serbest giriş saatinde daha önce müze planına işaretlediğimiz "masterpieces" önemli eserleri göreceğiz. 

Fakat önce  Atocha istasyona gidip Lizbon biletimizi halletmemiz lazım. Bizim niyetimiz 2 gün Madrid'de kaldıktan sonra gece treni" Lusitania" ile yataklı bilet alarak ve uyuyarak Lizbona gitmekti. İstanbul'dan İspanyolların tren teşkilatı Renfe'nin sayfasına girip bilet almak istemiş ancak başaramamıştık. Gönderdiğimiz e maile gelen cevaptan, kredi kartı kabul edilmediği, sadece  Paypal sistemi ile ödeme kabul ettiklerini öğrendik. Aslında sisteme dahil olup yapabilirdik fakat biz de üstünde pek durmadık.  Neyse Atocha'ya gittik, Renfe danışmanının yönlendirmesi ile sıra numaramızı aldık önümüzde 50-60 kişi vardı, 1,5 saate yakın bekledik, sıra bize geldiğinde görevli kadın burası uluslararası bilet satılan yer değil, diğer taraftaki büroya gidin demez mi, tam şok, beklediğine mi yanarsın bilet alamadığına mı.. uluslararası dediği büroya gittik onlar da ilk beklediğimiz ofistekiler satacak biz satmıyoruz dediler, kaldık mı ortada...bu sefer tekrar danışmaya gittik oradaki kadın da ilk beklediğimiz yerin satması gerektiğini söyledi hatta yerinden kalkıp satmam diyen kadına gitti...kadın ısrarcı satmam diye tutturdu... satmayan kadın ingilizce bilmiyor, İspanyolca bir şeyler diyor, kabus gibi... herkes birbirine atıyor ama sonuç yok...sanki bizim memleketin yokuş yapan insanı...zaten yataklıda da yer kalmamış sadece koltuk bileti var...Sonuçta bilet alamadık.Sinirlerimiz bozuk bir şekilde istasyondan ayrıldık...Halbuki önceki Endülüs gezimizde Renfe ile sorunsuz şekilde kaç kez seyahat etmiştik. Şimdi düşünüyorum neden böyle bir olay yaşandı, galiba kendi büroları arasında bir çekişmeye kurban olduk..başka bir sebep göremiyorum..Günde  bir kez hareket eden bu trenden bilet alacaksanız Paypal edinip internetten önceden biletinizi alın. 

Bu arada bizim Prado Müze güme gitti...Atocha'dan çıkıp söylene söylene yürüyerek Atocha istasyonun arka tarafındaki Madrid ana otobüs istasyonu  Estacion Sur'a gittik. Tren uyduramadık bari otobüs bileti verelim...Bu İspanyolların iki büyük otobüs firması var..Alsa ve Avanza...Neyse biletlerimizi aldık..Madrid- Lizbon Avanza (30,55 € x 2) ve Porto- Madrid Alsa (46 € x 2). Bu otobüs istasyonunun hemen altında Mendez Alvaro metro istasyonu var..Ulaşımı çok kolay...

Biletlerimizi aldık rahatladık ama çok vakit kaybettik. Otobüs istasyonu içindeki kafeden bir şeyler yedik, metro ile otele geldik...Otelde millet maç seyrediyordu. Biz de biraz baktık. Şampiyonlar ligi finalinde iki İspanyol takımı Real Madrid ve Atletico Madrid oynuyorlardı ve şampiyon Real Madrid oldu...


2. Gün 29.05.2016 Pazar

Akşam Lizbon'a gideceğimiz için sabah bavulları alarak metro ile Estacion Sur'a gittik. Bavulları buradaki emanete bıraktık. Emanet 24 saat açık, diğer emanetlerde bavullar hep kontrol aletlerinden geçiriliyor, burada kontrol yoktu. (2 kabin boy bavul alan orta boy emanet 3,5 €, daha büyük olan 5 €) Neyse bavullardan kurtulduk. Metroya bindik Prado Müzeye gidiyoruz. Müze dünkü tren bileti felaketi nedeniyle bu güne kaldı. Yolları trafiğe kapamışlar, yayalar yollara yayılmış, bayram mı var nedir bilemedik...Neyse bu defa Prado'ya paraları bayıldık (tam 14 €, (+65) 7 €) oldukça pahalı. Bu müze her gün açık... Pazartesi-Cumartesi saat 18.00-20.00 ve Pazar ve tatil günlerinde saat 17.00-19.00 arasında bedava, ona göre...Madrid'e  gidip, resim seven her insan evladının görmesi gereken bir müze...Bütün gün dolaşabilirsiniz, o kadar... bu üçüncü gidişimiz olduğu için sadece işaretlediğimiz resimleri gördük. Gidin gidin görün...


Müze'deki eserleri hayranlıkla seyrettik, seçerek dolaşmamız rağmen 2,5 saate yakın dolaşmışız. Müze çok büyük ve bütün eserler çok güzel. Burada Velazquez'in Las Meninas (Nedimeler) eseri benim en beğendiğim...

Hava güneşli...Metro ile 17.yy mimari başyapıtı denilen Plaza Mayor'a geldik..Bir zamanlar boğa güreşlerinin, törenlerin,halka açık infazların yapıldığı bu alan şimdi her ulustan insanlarla dolu. 

Buraya yakın alış veriş ve yiyecek mekanı ünlü San Miguel her daim kalabalık, içeriye bir girip çıktık sıcak ve kalabalıktı..
Geçen gelişlerimizde dolaşmadığımız Plaza Mayor'a yakın Cava Baja ve Cava Alta sokaklarına gittik. Buralar çok güzel küçük yeme içme yerlerinin olduğu iki sokak. Gece saatlerinde bu sokaklar çok daha hareketli oluyordur.
Sokaklarda güzel havadan da yararlanarak başıboş dolaştıktan sonra Atocha metro çıkışına yakın Reina Sofia Müze'ye geldik. Pazar günleri 13.30-19.00 saatlerinde müze girişi serbest, diğer günlerde de farklı saatlerde giriş serbest. İnternet sayfalarından bakmak lazım. Burada da daha önce işaretlediğimiz eserlerin olduğu odaları dolaştık...Tabii Picasso'nun Guernica'sını bir kez daha gördük ve savaşın acımasızlığını resmeden ressama bir kez daha hayran olduk.  



Biraz da sokaklarda oturarak gelen geçeni seyrettikten sonra Estacion Sur Otobüs İstasyonuna geldik, emanetten bavullarımızı aldık, Bizi Lizbon'a götürecek otobüsümüzü beklemeye başladık. Kalkış saatinden 15-20 dakika önce otobüs geldi. 21.00 'de saatinde de hareket etti. Şoför bagaj yerini açıyor, yolcular kendileri bavullarını koyuyorlar..Şoför, otobüse binişte de bilete bakıyor... Arabada öyle muavin, çay, kahve servisi yok. Lizbona'a yolculuk başladı...


Lizbon  (Lisboa) (30.05.2016-02.06.2016)
3. Gün 30.05.2016 Pazartesi

Gece otobüs yolculuğu rahat geçti, çoğu insan uyudu...Ben uyuyamadım gene...Yolda bir kaç kez mola verdik...İspanya'dan Portekiz'e geçişi anlamadık, ne polis ne de herhangi bir işaret vardı...Yolda bir kaç yerleşime uğrayarak yolcu bıraktık. Sabahın köründe de (04.00) Lizbon'un Oriente Otobüs İstasyonuna geldik. Portekiz ile İspanya arasında da 1 saat fark var..Doğal olarak istasyonda bu saatte in cin top oynuyor... eh bizden başka pek kimseler olmadığına göre artık biz in miyiz cin mi bilemedim...Bu arada bu saatte gelmenin tek faydası tasarımı ünlü İspanyol mimar Santiago Calatrava tarafından yapılan ve 1998 yılında tamamlanan istasyonun gece görüntüsünü gördük. Bu mimarın Sevilla kentinde tasarladığı köprüyü görmüş ve etkilenmiştik. Bir daha da bu istasyona yolumuz düşmedi.


Bu saatte metro da çalışmıyor. (Sabah 06.00'da başlıyor) Hava güzel, ilk önce otobüsler çalışmaya başladı...sonra istasyondaki kafeler açıldı...kafede kahvaltı yaptık...kahve ve kruvazan...işe gidenler de gelip kahvaltı yapıp, gazetelerini alıp gidiyorlar..kahvaltı dediğimiz de ayak üstü içilen espresso kahve...bu arada Lizbon'da toplu ulaşım araçlarında 3 gün sınırsız geçerli biletlerimizi de bu kafeden aldık. (18,50 € x 2). bu biletler sınırsız geçiş hakkı verdiği için kişiye özel...Günlük veya tek binişlik bilet çeşitleri de var. Metro seferleri başladı...Lizbon'da metro girişleri hep merdiven bazı metro çıkışlarında yürüyen merdiven veya asansör olsa da son sokağa çıkış hep merdiven. Bavul ile iniş çıkış zor oluyor. Neyseki bizim bavullar büyük ve ağır değil. Lizbon'da metrolara girerken kart okutuluyor, çıkarken bir daha...Bir keresinde, girişte sorunsuz geçtim, çıkışta okutmama rağmen turnike açılmadı..içeride kaldım..geceydi ve etrafta da görevli kimseler yoktu..bakınırken bir zil basma yeri gördüm, gerekli olunca kullanın yazıyordu, basınca anladım ki diafonmuş neyse derdimizi söyledik, bir kaç dakika içinde bir görevli geldi, kendi kartı ile beni geçirdi...sorun yok dedi..girişte kartımla turnike açıldı ama demek nasılsa kartı okuyamamış, çıkışta da bu yüzden çıkartmıyormuş...

Portekizin başkenti Lizbon aynı zamanda ülkenin en büyük şehri. 3 milyon civarı nüfusa sahip. Tejo (Rio Tejo) nehrinin oluşturduğu haliç üzerinde kurulu olan şehir Atlas Okyanusu kıyısında...

Lizbon'da da gene Ibis Lisboa Jose Malhoa otelde kaldık. Bu Ibis otellerde sürpriz yok. Her şey standart, hangi ülkedeki Ibis otele gitseniz aynı odayla karşılaşıyorsunuz. Bir de Ibis otellerin dahil olduğu Accor Grubu üye kartımız var, bazı otellerinde indirim de oluyor. 

Metro ile otele geldik. Bu saatte check in olamayacağına göre bavulları otelin emanetine bıraktık ve yola çıktık. Kaldığımız otel Praça de Espana yakınında, burada Gulbenkian Müze vardı ama biz gitmedik. Otele yakın Lizbon'un tek camisini dışardan gördük.


Otobüse binerek Pombal meydanına geldik. Burası arka tarafında Eduardo VII parkı olan kocaman bir meydan... 1755 yılında Lizbon şehrinin büyük bir kısmı depremde yıkılmış,  devlet adamı Marques de Pombal Lizbon şehrinin yeniden inşasını sağlamış. Anısına çok büyük bu meydana anıtı yapılmış.


Avenida da Liberdade ; Meydandan geniş, çoook geniş bir ağaçlıklı bulvar olan Liberdade caddesi boyunca yürüdük. İlk dikkatimizi çeken yer taşları...beyaz zemin üzerine siyah taşlarla çeşit çeşit motifler...çok çok güzeller...Daha sonra gideceğimiz Porto'da da aynı taşlarla motifler yapmışlar hep yerlere..Burası ortada çok geniş ağaçlıklı yayalara ayrılmış bir alan ve iki taraftan trafiğin aktığı çok geniş bir bulvar ve üstünde çok görkemli binalar, oteller ve mağazalar var.

Lizbon İstanbul gibi çok inişli çıkışlı bir şehir, otobüs ve tramvaylar ulaşımda çok yoğun kullanılıyor. Şehirde 3 tane de füniküler var. 
Praça dos Restauradores; Avenida da Liberdade bulvarı sonundaki meydan..Burada da 1640 yılında Portekizin İspanyadan bağımsızlığını sağlaması anısına bir dikili taş mevcut.



Praça Dom Pedro IV (Rossio) ; yürümeye devam, Lizbonun en hareketli meydanı Rossio Meydanına geldik. Daha meydana gelmeden çok güzel bir binaya sahip Rossio Tren Garı var. Daha sonra bu gardan Sintra'ya gideceğiz.

Meydanın ortasında Portekiz Kralı IV. Pedro'nun (diğer adı Rossio) bronz heykeli var. Meydanın bir kenarında Teatro Nacional Dona Maria II  (Ulusal Tiyatro) binasının gösterişli binası yer almış.  Rossio Meydanının hemen doğusundaki meydan da Praça da Figueira.. Burası da geniş bir meydan, otobüslerin kalkış yeri aynı zamanda...


Rossio Meydanından Tejo kıyısına birbirine paralel sokaklardan trafiğe kapalı olan Rua Agusta üzerinden yürüdük. Bu sokakta turistik eşyalar satan küçük dükkanlar var.


Praça do Commercio (Ticaret Meydanı); Augusta Zafer Takından geçerek Lizbon'un en büyük meydanına geldik. Burası tarih boyunce deniz aşırı malların şehre ilk giriş noktası olmuş yani eski şehrin giriş kapısı...1755 depreminden önce burada kralın sarayı varmış, o nedenle Saray Meydanı da denilmekteymiş buraya.. Üç tarafı bina, bir tarafı Tejo'ya bakan kocaman beton bir meydan...Taksim Meydanımız gibi...eh güzelliğini tahmin edin..

Kıyıya ulaştığımızda da manzarada  Ponte 25 De Abril (25 Nisan Köprüsü) ve karşı kıyıda Cristo Rei İsa Heykeli..1966 yılında hizmete alınan köprünün adı Salazar Köprüsüymüş... 25 Nisan 1974 tarihindeki kansız karanfil devrimi sonrası adı 25 Nisan Köprüsü olmuş.

Biraz kıyıda oturarak Tejo üzerindeki deniz trafiğini seyrettik ve yorulan ayaklarımızı dinlendirdik. Portekizlilerin tarih boyunca sıkı denizci ulus olduğunu söyleyelim. Dün geceki uykusuzluk iyicene yordu bizi...Otele gidip hem giriş işlemlerimizi yaptıralım hem de biraz dinlenelim diye en yakın metro Apolonia Tren istasyonunda diye düşünerek kıyıdan yürüdük fakat buralarda inşaat çalışması vardı, daha fazla yorulmadan otobüse binerek otele döndük.

Bir kaç saat dinlendikten sonra tekrar metro ile bu sefer Baixa/Chiado bölgesine geldik. Bu bölge turistik aktiviteler, restoran, kafe ve mağazaların toplandığı bir semt...

Bu meydandan zengin mağazaların sıralandığı Rua Garrett üzerindeki ünlü Cafe A Brasileira'da turistler toplaşmış. Kafenin önünde Portekizli şair Fernando Pessoa'nın oturan bir heykeli var, turistler birlikte fotoğraf çektiriyorlardı...


Elevador de Santa Justa; şehrin daha aşağı semtinden (Baixa) yukarı sokaklarına taşıyan bir asansör...Aldığımız 3 günlük kart ile burayı kullanmak mümkündü. Nedense hiç niyetlenmedik. Neden öyle yaptık, keşke çıksaydık...Turistler ilgi gösteriyorlardı..

Bu gün bu kadar... metro ile bir çok hatların kesiştiği turistik olmayan Alameda durağında indik, burada Lizbon'luların yediği bir lokantada yedik, dinlendik tekrar metro ile otele döndük.

4. Gün 31.05.2016 Salı



Dinlenmiş olarak kalktık. Bu günün programında Sao Jorge Kaleye gitmek var...Bunun için de 28 numaralı tramvay'a bineceğiz...Bu tramvayı turistler dolduruyor ve çok kalabalık oluyor. Bunun için metro ve otobüs ile Estrela semtine gidiyoruz. Burada güzel bir park ve tam karşısında Basilica Estrela var.  



28 numaralı sarı tramvay Campo Ourique (Prazeres)-Martim Moniz arasında sefer yapıyor. Biz kilisenin önünde turistlerle sıraya girip bekledik, bu özel tramvay diye (2,85€ x2) vatmana paraları bayıldık sonra bir baktık millet bizde de olan günlük kartları okutup biniyor, bizim kart bu tramvayda da geçiyormuş. Burada dersimizi iyi çalışmamışız demek...Bindiğimiz durak 6.duraktı buna rağmen son oturacak yerleri bulduk, sonra çok kalabalık oldu, tıkış tıkış, yalnız turistler değil tramvayın geçtiği güzergah üzerinde yaşayan halk da kullanıyor tramvayı...Tramvay daracık sokaklardan geçiyor, bazı yerlerde kaldırım yok, insanlar evlerin duvarlarına yapışarak tramvayın geçmesini bekliyor. Kaleye gitmek için Castelo durağında inmek lazım fakat biz Martim Moniz meydanını da görelim diye son durağa kadar gittik. Fakat pek görülecek bir yer de değilmiş.


Tarihi Vizigotlara kadar ulaşan, 16.yy dan sonra cezaevi, silah deposu olarak kullanılan, 1755 depreminden sonra harabe olarak kalan ve Salazar döneminde restorasyonu yapılan Sao Jorge Kalesine yokuşları yürüyerek çıkmak zor, yorulduk... Kale 09.00-21.00 açık. (tam 8,50 €, (+65) 5,00 €) Kaleden şehrin görünümü gerçekten çok güzel.  


Kaleden aşağı yürürken  Santa Luzia Mirador'da manzara seyrettik, (Mirador manzara seyredilen yer)
Burada 3-4 masalı bir lokantada bir şeyler yemek için oturduk. Bizden başka müşteri yoktu, ardımızdan genç bir çift geldi...Türkçe konuşuyorlar...küçücük lokantada 4 Türk...biraz konuştuk onlar da Portekiz'den sonra Endülüs'e gideceklermiş...

Yokuş aşağı yürümeye devam...Santa Maria Maior de Lisboa veya kısaca Se Catedral 1147 yılında inşası başlamış depremler nedeniyle çeşitli değişimlere uğramış. 


Yürüyerek Tejo nehri kıyısına indik, şimdi derdimiz gideceğimiz Porto'ya tren bileti almak. Bunun için de Santa Apolonia İstasyonuna gitmemiz lazım. Porto treni bu istasyondan kalkıyor. Fakat dün bu istasyona gitmeyi denemiş ancak çevredeki inşaat çalışması nedeniyle vazgeçmiştik. Bu defa kıyıdan otobüse binerek tam istasyonun önünde indik.

Burada benim yaşlardaki gişedeki teyze bana senyör indirimi yapamadığı için çok üzüldü...(+65 senyör sayılıyormuş) yaşlının halinden yaşlı anlar...Kadını aman üzülme diye teskin etmek bize düştü...Portekiz'de senyör indirimi almak için pasaport göstermeniz yetiyor. Bazen ona bile bakmıyorlar. Neyse biletlerimizi aldık. (tam 30,30 € (+65) 15.50 €)

Şimdi Campo Santa Clara'daki Feira da Ladra'ya  (Hırsızlar Pazarı) gidiyoruz. Santa Apolonia İstasyonundan yokuşları tırmanarak ulaştığımız pazar 12.yy dan beri kuruluyormuş, sadece Salı ve Cumartesi günleri 08.00-18.00 saatlerinde açık. Biz gittiğimizde artık toplanıyorlardı. Burası bizim bildiğimiz bit pazarı. Yeni ürünler de var aralarında.Yemek takımları, fotoğraf makinaları, kitaplar dergiler, fotoğraflar...Eskiden hırsızlar burada satış yaparlarmış, eşyaları çalınan Lizbon'lular eşyalarını bulmak için buraya gelirmiş. Şimdi artık bit pazarı şeklinde...

Aslında saat 18.00 gibi oldu yorulduk fakat bu günün programında var diye Belem'e gitmeye karar veriyoruz. Belem, Lizbon'un en çok turist gelen semti. Buraya Praça da Figueira'dan kalkan 15 numaralı tramvaya binerek gittik. Sahil boyunca keyifli bir yolculuktu. (30 dakika civarı) Günlük kartlar geçerli...Burada Mosteiro dos Jeronimos durağında inmek lazım, biz bir durak önce indik...Kıyıya yürüdük...

Portekizliler ülkelerinin konumu gereği tarih boyunca denizci bir ulus olmuş ve büyük denizciler yetiştirmişler. Bu büyük denizciler ve keşifler anısına Belem'de Padrao dos Descobrimentos (Keşifler anıtı) yapmışlar.  Heykel, 52 m. yüksekliğinde gemi şeklinde bir beton blok, üzerinde dönemin kaşifleri, sanatçıları ve bilim insanlarının heykelleri var...Anıtın en önündeki heykel Portekizli gemicilerin coğrafi keşiflerinde en önemli destekçisi Prens Henry'e ait.. Denizci Henry de denilen Prensin ölümünün 500. yılı anısına yapılmış. Anıtta  30 Portekizliye ait heykeller var.. Vasco da Gama, Pedro Alvares Cabral, Ferdinand Magellan...

Anıtın önünde bir de Dünya haritası var, burada Portekizlerinin gittikleri ve koloni haline getirdikleri ülkeler gösterilmiş. 1400-1500 yıllarında Portekizliler gerçekten de Dünya denizlerine hakim olmuşlar. Anıta çıkılıyor fakat geldiğimiz saatte kapalıydı.



Anıtı gördükten sonra yat limanı boyunca yürüdük, Torre de Belem (Belem Kulesi),1515-1520 yıllarında savunma amaçlı inşa edilmiş, 1755 depreminde Tejo nehri yatağını değiştirince karaya yaklaşmış. Kule 4 katlı..Kuleye girmek mümkün fakat biz geç bir saatte geldiğimiz için kapalıydı.
Belem Kulesinden nehri solumuza alarak yürümeye başladık. Tren yolu Tejo'ya paralel ilerliyor, tramvaya veya otobüse binebilmek için tren yolunu geçecek bir alt geçit arıyoruz. Fakat yok, epeyce yürüdükten sonra alt geçidi bulup buradan otobüs ve tramvay ile Cais de Sodre istasyonuna geldik. İstasyonun karşısında Mercado de Riberia Time Out var, marketin içerisine bir bakıyoruz, satıcılar gitmiş, sadece yeme içme kısmı açık ve çok kalabalık...Çok yorulduk, tekrar Cais de Sodre istasyonu alt katındaki metroya binerek otele dönüyoruz. 

5. Gün 01.06.2016 Çarşamba

Dünkü Belem gezimiz başarılı olmadı, yorgun ve geç vakit gittiğimiz için Jeronimos Manastırını göremedik, meşhur nata tatlısını yiyemedik...bize ceza... bu gün tekrar Belem'e gitmeye karar verdik. Metro ile Cais de Sodre istasyona geldik. ilk önce Mercado de Riberia'ya girdik. Sabah erken saat olduğu için satıcılar ki çoğu kadın, hazırlık yapıyor, mallarını tezgahlara yerleştiriyorlardı. Balıklar, sebzeler, meyveler, çiçekçiler...En çok da balık ve deniz ürünleri.. Bu defa da yemek yiyenler yok, satıcılar gelmiş.


Buradan tekrar 15 numaraya binerek bu defa doğru durakta Jeronimos Monestery durağında indik. 1501 yılında başlayan manastır inşaatı 70 yılda bitirilmiş ve her yıl 70 kg. altına mal olmuş. Manastır gerçekten ihtişamlı. Kolonilerden gelen paralar buraya harcanmış. Manastırın girişi ücretli, kilise parasız, biz kiliseyi dolaştık...girişte biraz kuyruk vardı ama hızlı bir şekilde ilerledi, ...ünlü kaşif Vasco da Gama'nın lahdi Manastırın girişinde...

Manastırı dolaştıktan sonra hemen karşıdaki parka gittik...Çocuklar çimenlere yayılmış piknik yapıyorlardı...

Bu arada Lizbon'da Jakaranda ağaçları her yerde açmıştı...Mor renkleri ile müthişler...

Belem'e gelince nata tatlısı 1837'den beri hizmet veren Pastais de Belem'de yenilir. Manastırdan Lizbona doğru 500 m. mavi tenteli dükkan zaten önünde hep kuyruk var. Bu Portekizliler hep tatlı yiyorlar, şeker hastalığı buralara uğramamış demek...

Kapıdaki kuyruk alıp gitmek için, oturarak yemek istenirse içeriye geçilip masalara oturuluyor. Nejat parkta oturdu, ben gidip nataları aldım, bir kaç da fotoğraf çektim ...milföy hamurunun içine krema koymuşlar...burada ılık satılıyor, üstüne pudra şekeri ve tarçın ilave ediliyor. (1,05 €) Öyle çok güzel bir şey değil bence...

Parkta ağaç gölgesinde bir bank bularak natalarımızı yedik...Seyyar portakal sıkan gençlerden portakal suyu aldık, kibarca içine buz isteyip istemediğimi sordular... Bizim yaşlarda Fransız bir çift de natalarını almışlar, yanımıza gelerek oturdular. Artık dün gördüğümüz için Keşifler Anıtı ve Belem Kulesi tarafına gitmedik.

Se Catedral yakınına kadar otobüsle gittik. Oradan Alfama bölgesini dolaştık.  Burası eski evleri, çamaşır asılı dar sokakları, tarihi yapıları, küçük lokantaları ile çok renkli bir semt..

Alfama'dan yürüyerek Tejo kıyısına iniyoruz. İndiğimiz yer kurvaziyer gemilerin yanaştığı liman... Dönüşte Rossio Meydanına geliyoruz. Burada oturup dinleniyoruz. Meydanın köşede vişne likörü satan meşhur A Ginjinha var, turistler ayak üstü içiyorlardı...biz içmedik...Siz için...


Metro ile Almeada'da iniyoruz, daha önce de yediğimiz lokantada yiyoruz. Yarın Sintra'ya gideceğiz ve bizim 3 günlük sınırsız ulaşım kartı yarın sabah geçersiz olacak. Makinadan kartımıza üç binişlik bilet yüklemeye çalışıyoruz,Başaramıyoruz genç bir Brezilyalı kız yardım etmeye çalışıyor fakat o da başaramıyor.. tekrar 2 tane Viagen kart alıyoruz (kart ücreti 0,50 cent) bu kartlara yüklüyoruz,(tek geçiş 1,40€) şimdi oldu. Artık yarın için de biletimiz var. Biletsiz metroya turnikeden girmek ve de çıkmak mümkün değil. Kontrole bir kez rastladık...


Lizbon metro

Portekiz Gezisi (Sintra-Cabo da Roca-Cascais) (02.06.2016)

6. Gün 02.06.2016 Perşembe

Bu gün Lizbon'un banliyölerine Sintra-Cabo da Roca-Cascais'e gidiyoruz. Bunun için 08.00 trenine Rossio Tren İstasyonundan biniyoruz.  Buradan Sintra'ya sık tren kalkıyor, önceden bilet almaya gerek yok...(1,10€ x2) Sintra Lizbon'a 30 km. uzaklıkta çok güzel bir kasaba...Yolda Lizbon merkezi dışında yüksek yapılı binalar ve AVM ler görüyoruz. Futbol takımı Benfica'nın semtinden de geçiyor tren. 35-40 dakikalık bir sürede Sintra'ya geliyoruz. Tren İstasyonundan çıkınca sağ tarafa doğru yürüdüğünüzde otobüs durakları var. Buradan 434 numaralı otobüse binerek Pena Parkının alt kapısında iniyoruz. Otobüs biletini durakta bekleyen bir genç kız görevliden alıyoruz.(5 €x2)

Parque da Pena (Pena parkı), 2200 hektarlık bir alana yayılmış içerisinde çeşitli ağaçlar, çiçekler, göller, çeşmeler, şapeller, çeşmeler olan çok büyük bir park...Biz burada sadece Pena Sarayını  (Palacio de Pena) gezeceğiz. Otobüsten indiğimiz park kapısında sarayın biletleri satılıyor..(Tam 13,00 €, (+65) 11,50 €).Pena Sarayı parkın tepe noktasında... Yukarıya çok güzel ağaçlıklı ve fakat dik yollardan yürüyerek ulaşmak mümkün...15 dakika civarında çıkılıyormuş...Biz park içinde 15 dakikada bir sefer yapan servis arabası ile çıktık. (3,00 €x2)
Servis aracı bizi Sarayın kapısında bıraktı...Saray içinde iki kez bilet kontrolü yapılıyor, biletlerinizi saklayın. Sarayın yerinde bir orta çağ manastırı varmış. 1755 yılında gerçekleşen büyük depremde yıkılan manastır yerine 19.yy'da Kraliçe Dona Maria  II  ve Kral Don Fernando II tarafından yazlık saray olarak inşa edilmiş. Monarşinin sona ermesinden sonra 1910 yılından sonra da müze olarak kullanılmış.

Sarayı dolaştıktan sonra yine servis ve 434 numaralı otobüsle Sintra'ya döndük. Tarihi Sintra kasabası otobüsten gördüğüm kadarıyla çok güzel...Daha gideceğimiz yerler olduğu için vakit yetmez diye düşünerek burayı dolaşmadık...Ama aklım kaldı, çok büyük bir yer de değil, giderseniz burayı dolaşmaya vakit ayırın..

Otobüsten indiğimiz yerden 403 numaralı Cascais otobüsüne binerek Cabo da Roca'ya gittik.Bileti şoför veriyor. Otobüs Cascais'e devam ediyor. (4,10 €x2) (40 dakika)

Cabo da Roca Avrupa kıtasının en batı ucu, artık buradan Atlas Okyanusu başlıyor...Burada fener, lokanta, hediyelik eşya mağazası ve Avrupa kıtasının en batı ucuna gelmiştir sertifikası veren bir turizm bürosu var. Yerleşim  yok. Biz sertifika almadık evdeki kağıt yığınından kurtulmaya çalışıyoruz. Bir de burnun koordinataları yazılı tepesinde haç olan bir dikit var.
Buradan tekrar 403 numaralı otobüse binerek Cascaise geldik. (3,25 €x2) (25-30 dakika) Burası Atlas Okyanusu kıyısında eskiden bir balıkçı kasabasıyken günümüzde bir sayfiye yeri..Lizbon halkı okyanusa girmek için buraya geliyormuş...Bizim Bodrum, Marmaris kıvamında bir çarşısı var...Plajları halka açık, öyle şezlong, şemsiye parası yok, havlusunu seren faydalanıyor.

Cascais'de kıyı boyunca yürüdük, Atlas Okyanusuna güneşlenmeye ve yüzmeye gelenleri seyrettik..İstasyon kıyıya yakın buradan trene binerek Lizbon Cais do Sadre İstasyonunda indik. (2,15 €x2) (30-40 dakika) 

Buradan metro ile otele döndük. Lizbona geldiğinizde vaktiniz var ise bir gününüzü bu geziye ayırmanızı öneririm.

Portekiz Gezisi (Porto) (03.06.2016-06.06.2016)

Porto (Oporto)

7. Gün 03.06.2016 Cuma 



Lizbon'da Santa Apolonia tren istasyonundan Porto'ya saat 08.00' de hareket ettik. Biletimizi daha önce almıştık.  (Tam 30,30 €, (+65) 15,50 €) Lizbon'dan Porto'ya 2 tren var. Birisi bizim bindiğimiz daha hızlı olan Alfa Pendular Tren (2,5 saat), diğeri Intercidades Tren (3 saat)... Her ikisi de aynı istasyondan kalkıyor...
İstasyona geldiğimizde bizim Madrid'de bir türlü biletini alamadığımız Lusitania treni gelmiş, içinde temizlik yapıyorlardı...Alacağın olsun Renfe, binemedik şu trene...


Tren tam saatinde kalktı, çok kalabalık değil...2,5 saat civarı Porto'ya geldik. Aslında tren Porto'nun tren istasyonu Porto Campanha'ya gidiyor. Fakat biz otelimize daha yakın diye bir önceki istasyon Vila Nova De Gaia'da indik.

Porto,Portekizin kuzeyinde yer alıyor ve Lizbon'dan sonra Portekiz'in ikinci büyük şehri...Porto liman demek..Nüfusu yaklaşık 300 bin kişiymiş... Rio Douro nehri, Porto ile Vila Nova de Gaia bölgesini birbirinden ayırıyor. Aslında Gaia bölgesi başka bir şehirmiş fakat iki bölge arasında hiç bir ayrım yok, ulaşım kartları her iki bölgede de geçerli...

İstasyondaki bilet makinasından metro ve otobüs ulaşımı için 3 günlük sınırsız bilet almaya çalışıyoruz fakat bizim kullanacağımız bölge için bilet yok, epeyce uğraştıktan sonra istasyonda gazete, mecmua satan genç çocuktan Andante kartına (0.50 €) yüklenen 3 gün geçerli biletlerimizi alıyoruz. (13,05 € x2) 

Buradan otobüse binerek ve bir aktarma yaparak otelimizin olduğu Chas durağında indik. Otelimiz Ibis Budget Port Gaia...Otelin yeri Gaia bölgesinde, etrafından çevre yollarının geçtiği bir oteller adası...Oteli görüyoruz çok yakın fakat bir türlü oraya nasıl ulaşacağımızı bilemiyoruz. Genç bir Portolu gence otele nasıl gideceğimizi soruyoruz, o da yayan gidemeyeceğimizi,  arabası ile bizi otele bırakmayı teklif ediyor. Portekizliler çok yardımseverler.Teşekkür ediyoruz. Taksi de geçmiyor...Nejat kafe gibi bir yere yol sormaya gidiyorken, yaşlı bir teyze bizi uzaktan izliyormuş demek, Nejat'a Almanca otellerin yolunu göstermiş. Sen çok yaşa teyze...Gösterdiği yoldan yürüyerek otele ulaştık.. Bavulları odaya bırakıp tekrar yola çıkıyoruz...


Otobüse binerek son durağa kadar gittik. Burası Casa da Musıca denilen hem şehir içi hem de Madrid otobüslerinin kalktığı terminal, biz de Madrid'e buradan gideceğiz. Madrid otobüsümüzün kalkacağı yeri görüyoruz.
Buradan metro ile kuzeydeki Trindade istasyonuna geldik. Geniş Aliados Meydanı (Avenida dos Aliados) boyunca yürüdük. Bu meydan Porto'nun yaşam alanı sayılıyormuş. Meydanın yukarı bölümünde yerel meclis binası aşağı bölümünde ise şimdi Inter Continental otel olan Palacio das Cardosas var... Bulvarın iki tarafından trafik işliyor, orta bölüm yayalara ayrılmış. Bu bulvarda güzel binalar ve kafeler var. Bulvar sonunda Libardade meydanına ulaşıyor.


Yürümeye devam... Porto'nun daha çok bölgesel trenlerinin kullandığı  Estaçao de Sao Bento'ya geldik. 1916 yılında hizmete alınan, şehrin tarihi merkezindeki bu istasyon çok güzel... Duvarlara mavi çiniler ve işlemelerle Portekiz ve Porto'nun tarihi resmedilmiş. 20.000 mavi çini kullanıldığı söylenmekte...Kral ve kraliçenin şehre girişleri ve savaş resmi en büyük panolarmış. Bu istasyonları görünce bizim Haydarpaşa'yı neden istasyon olarak kullanmayacak olmamızı anlamıyorum...Rant...







Sao Bento İstasyonunun hemen yanında dışı yine mavi çinilerle kaplı güzel bir kilise daha var, içine girmedik.
Sao Bento İstasyonundan Rio Douro yönüne Rua das Flores üzerinden yürümeye devam...Bu sokak araç trafiğine kapalı, yayalara ayrılmış...Kafeler, mağazalar, el işlerini sergileyenler..




Flores sokağı sonunda kare şeklindeki meydan Rua do Infante D.Henrique'e geldik...Burada kapalı pazar Mercado Ferreira Borges ve Borsa Binası Palacio da Bolsa ve denizcilerin koruyucusu Prens Henry heykeli var. Buraları yarın dolaşacağız.

Ve nihayet Douro nehri ve Ponte de Luis I Köprüsü ve Riberia semti. 

Douro nehri İspanya'dan doğup Porto'da Atlas Okyanusuna dökülüyor. İber yarımadasının 3. en uzun nehri...Altın nehir...Sömürgesi Brezilya'dan gelen altınlar bu nehirden taşınmış...

Ponte de Luis I köprüsü, Porto ile Vila Nova de Gaia bölgesini birbirine bağlıyor, 1886 yılında demirden inşa edilen köprü iki katlı, üst kattan tramvay da geçiyor. Köprünün her iki katından da yaya ve araç geçişi var. Köprüyü Eyfel kulesini yapan firma inşa etmiş.

Riberia semti ise tepelerden Douro nehri kıyılarına inen daracık sokakları, çamaşırlar asılmış eski küçük evleri ile çok güzel. Kıyıda Praça da Riberia meydanında kafeler, barlar, ufak tezgahlar ve bitişik nizam renkli evler var..Bölge UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alıyor... 
Bu gün çok yürüdük, Kuzey'deki Trindade durağından Douro nehrine kadar geldik. Burada oturarak geleni geçeni izledik, karşı kıyı Gaia'yı seyrettik. Yorgunluk ağır basınca, köprünün alt katından Gaia tarafına yürüyerek geçtik ve sonra otobüs ile aktarma yaparak otele döndük. Sonra da bir daha köprünün üst tarafından geçemedik. Oradan manzara çok daha güzeldir.



Bizim otelin de yer aldığı Gaia bölgesinde (Cais da Gaia) şarap imalathaneleri, mahzenler ve  şarap sunum mekanları var. Bir de fazla uzun olmayan bir teleferik kıyı boyunca çalışıyor... Douro kıyısındaki yürüyüş yolları, dar ve kısa ara sokakları ile Gaia bölgesi daha sakin...Bu yakada kalmış olmamıza rağmen vakitsizlikten keyfini süremedik ancak otobüsle ara sokaklardan geçerken gördüklerimizle yetindik...



8. Gün 04.06.2016 Cumartesi

Sabah otobüsle  yine son durak Casa de Musıca'ya gidiyoruz,oradan da metroya binerek Balhao durağında iniyoruz. Porto metrosu bir garip birbirine paralel giden 5 hat şeklinde...


Porto metro
Burada da Azulejo denen seramik sanatının bir başka eseri Capela das Almas'ı görüyoruz...


Gezdiğimiz her şehirde yaptığımız gibi hemen yakındaki 1914'den beri hizmet veren kapalı pazar yeri Mercado do Bolhao'ya gittik. Burası Lizbon'daki gibi bakımlı değil, oldukça eski, sabah erken saat olduğu için dükkan ve tezgahlar yeni açılıyordu.

Kuzeyden güneye inen Rua Santa Caterina  üzerinden yürürken meşhur Majestic Kafe'yi gördük. Bu cadde alış veriş caddesi...




Se Cathedral, 1737 yılında inşa edilmiş, Giriş ücretsiz. Katedralin önündeki terasdan güzel Porto manzarası var. 

Dün geçtiğimiz  Rua do Infante D.Henrique'e geldik. Buradaki Borsa Sarayını gezeceğiz (Palacio da Bolsa). Fakat burası belli saatlerde rehber eşliğinde gezildiği için biletlerimizi alıp (4,50 € tek kişi) daha girişe vakit olduğu için Borsa sarayının hemen arkasındaki Sao Francisko Fransisken Kilisesi'ni (Igreja de Sao Francisco) görmeye gidiyoruz. Burası da ücretli. (4,00 € tek kişi ) Tarihi 14.yy dayanan kilisenin bazı şapelleri 200 yıllık. Kilisenin içinde altın yaldızlı varak ve işlemeler kullanılmış. Kilise yapımında 400 kilo altın kullanıldığı söylenmekte, sömürge Brezilyadan gelen altınları düşünün artık...Kilisede ayrıca bir müze ve  önemli din adamlarının mezarlarının olduğu zengin bir kripta var. Kilise içinde fotoğraf çekmek yasak ve sıkı şekilde de denetleniyor. 

Bu arada meydana bakan kırmızı renkli kapalı pazar Mercado Ferreira Borges'e ben bir girip çıktım ama nedense dükkanlar hep kapalıydı...Bir şey anlamadım...


Palacio da Bolsa 19.yy da inşa edilmiş. Borsa olarak kullanılmış günümüzde Kongre ve Kültür Sarayı olarak kullanılmaktaymış.



Gördük, aklımız kalmadı ama mutlaka görülmeli mi ehh... Şimdi Atlas Okyanusu kıyısına Foz'a gidiyoruz. Sao Francisko Kilisesi önünden Tramvay 1 veya 500 numaralı otobüs ile gidiliyor. Douro nehrinin Atlas Okyanusuna döküldüğü yerde yer alan Foz, eskiden balıkçı kasabasıymış şimdi sahil boyunca kafeler, plajlar, parklar olan bir sayfiye yeri..
Foz'da sahil boyunca yürüyerek Okyanus havası aldıktan sonra 500 numaralı otobüs ile Porto'ya döndük. Acelemiz var...Bir kitapçıya gideceğiz, belki yarın Pazar günü kapalı olur diye düşündük ama sonra Pazar günü de açık olduğunu öğrendik. Lello Kitapçısı (Livraria Lello) Carmelitas caddesindeki bu kitapçının kuruluş tarihi 1906...Kitapçıyı meşhur yapan gotik binası...Fakat onarım nedeniyle ön cephe kapalıydı göremedik...Bir de kitapçının içindeki oymalı ahşap görünümlü duvarlar, sütunlar alçıdan yapılmış...Ülkemizde 110 yıllık kitapçı var mı bilemedim...

Kitapçının karşısında bir kulübe var oradan bilet alınıyor kitapçıya girmek için..(3 €) Kitapçıya da bilet alınır mı demeyin kitapçının içi ayak altında dolaşan, ellerinde fotoğraf makinaları ile fotoğraf çekmeye çalışan turist dolu. Adamlar ilk önce yasaklamışlar ama başa çıkamayınca bari para alalım demişler herhalde...Gene de haklarını yememek lazım içeride kitap alırsanız girişte ödenen para kitap ücretinden düşürülüyor...Kitaplara kalabalıktan bakmak zor, belki açıldığı saatte gidilirse tenha olur. (Pazartesi-Cuma 10.00-19.30, Cumartesi 10.00-19.00 ve Pazar 11.00-19.00) 

Çok yorulduk...Sao Francisco Kilisesi'nin önüne geldik, otobüse binip karşı yakaya otele döneceğiz. Kilisenin önündeki durakta beklerken Porto'da festival başlamış, sabah dolaştığımız kilisenin merdivenlerine insanlar oturmuş, fado dinliyorlar...Fado bir tür halk müziği çeşidi...Fadoyu söyleyen kadınsa fadista, erkekse fadist denirmiş. Fado genellikle okyanuslara açılan, dönüp dönmeyeceği belli olmayan denizcilerin eşlerinin söyledikleri hüzünlü ağıtlar...Bir süre dinledik ama çok hüzün var...Zaten Portekiz'de dolaşırken her yerden bu fado ezgileri yükseliyor.
Uzun süre otobüs veya taksi bekledik, trafik kilit olmuş, Cumartesi farkı her halde...Baktık çare yok, yürüyerek Ponte Luis I. köprüden Gaia tarafına geçtik...Kıyıdaki otobüs durağından otobüse bindik ama nasıl kalabalık bir otobüs hepsi de eğlenceden dönen benim yaştaki teyzeler, galiba Porto şaraplarını da içmişler bir neşe ki sormayın, biz böyle gayet de samimi bir şekilde güle oynaya yola devam ediyoruz ama bizim bir durakta inip başka otobüse aktarma yapmamız lazım. Gündüz olunca etrafı görüyoruz ama hem gece hem de gayet neşeli yolcularla gürültü patırdı gidiyoruz...Teyzelere ineceğimiz yeri söyledik onlar Portekizce biz İngilizce gayet anlaştık, bizi sahiplendiler sağolsunlar neyse doğru yerde indirdiler bizi...Doğru yerde indik ama in cin top oynuyor durakta bizden başka kimse yok...Araba tek tük geçiyor...Taksi de yok...Neyse bir çift ve bir kadın da geldiler durağa...Onlar Porto'lu...Sonuçta otobüs gözüktü ama numarası farklı Nejat şoföre bizim duraktan geçer mi diye soruyorken ben de otobüs durağındaki tarifeden bizim duraktan geçer mi diye bakıyorum, durakta bekleyen yolcular bana bağrışmaya başladılar...aa bir de baktım Nejat otobüse binmiş neredeyse gidiyor, benim ardında olduğumu sanıyormuş, son anda koşarak ben de bindim...Kalacaktım gece gece dağ başındaki durakta tek başıma...Epeyi bir güldük sonra... 

9/10. Gün 05/06.06.2016 Pazar-Pazartesi

Bugün Porto'dan ayrılıyoruz...Gece Madrid'e yolculuk var...Bavullarımızı alarak otobüsle son durak Casa de Musica'ya geldik. Burada Madrid'e gideceğimiz Alsa firmasının irtibat bürosuna bavullarımızı bıraktık.


Bu gün Serralves Müze'ye (Museu de Arte Contemporanea) gidiyoruz. Burası merkezin batısında çok güzel bir parkın içinde yer alıyor. Otobüsten inince  hafta sonu da olması nedeniyle çoluk çocuk ailelerin parka geldiklerini gördük. Sonradan parkta festival etkinliklerinin olduğunu anladık. İlk önce müzeye girdik, giriş serbestti...




Hava güzel herkes gibi biz de parkta dolaşmaya çıktık. Parkta bir çok etkinlik vardı..


Parkta gazeteciler de vardı,  Yaşlıca bir adamın yanına giden yerli halk ve turistler fotoğraf çektiriyorlardı, Porto Belediye Başkanı gelmiş festival açılışı yapacak herhalde diye düşündük...Oradan ayrıldık...Sonra eve döndüğümüzde Porto Belediye Başkanı diye Google'dan aradım aaa bir de ne göreyim adam Portekiz Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa imiş. Hiç de koruma ordusu yoktu, herkes yanına gidip fotoğraf çektiriyordu, biz böyle cumhurbaşkanı görmedik tabi... Keşke ben de fotoğraf çektirseymişim burada blogda havam olurdu...Neyse kaçırdık...


Buradan tekrar otobüse binerek  merkeze yakın, geniş bir park içindeki Palacio de Cristal'i görmeye gittik. Fakat saray dedikleri pek gösterişli bina değil fakat içinde bulunduğu park çok güzel...Burada da festival etkinlikleri vardı...

Burada yeme içme standları kurulmuş, herkes yiyip içiyordu...Tek merkezden para ödeyerek yiyecek ve içecek  fişi alınıyor, sonra istediğin yerden yiyeceğini alıp ortak masalarda oturarak yiyorsun... 


Yürümeye devam...




Carmo meydanında Igreja das Carmelitas...Burası birbirine bitişik iki kilise. Carmelitas kilise (17.yy), ve Carmo kilise (18.yy)...Kiliselerin yan duvarı yine Azulejo sanatı mavi çiniler ile 1912 yılında bezenmiş... 









Clerigos Kilisesi (Igreja dos Clerigos) 1732-1750 yıllarında, hemen yanındaki Clerigos Kulesi ise (Torre dos Clerigos) 1754-1763 yılları arasında inşa edilmiş. Kule 76 m. ve 230 basamaklı..Kuleye çıkılıyor. Biz çıkmadık.



Clerigos Kulesi'nin hemen yanındaki meydanda, cephesinde Taylor's yazan binanın altındaki dükkanda balık köftesi yapmışlar, bizim içli köfteler büyüklüğünde yanında küçük bir kadeh şarap ile veriyorlar, karnımız aç değildi ama aklım kaldı, çok güzel gözüküyordu...




Hemen yakındaki Cordaiara parkında oturuyoruz. Parkta kahkaha ile gülen Çinli heykelleri ilginç...13 çinli...Heykellerin karşısında Adalet Sarayı var, oraya doğru gülüyorlar...Vardır bir bildikleri...


Son olarak Praça da Libardade'ye geldik, yollar trafiğe kapatılmış, Aliados bulvarında bisiklet yarışı var... Biraz onları seyrettik...