Portekiz Gezisi (Madrid-Lizbon) (28.05.2016-01.06.2016)
Madrid (28.05.2016-29.05.2016)
1. Gün 28.05.2016 Cumartesi
Portekiz'e
gidiyoruz. Madrid (2), Lizbon (4), Porto (3) ve dönüş Madrid (1) olmak
üzere toplam 10 gün...Her seyahat öncesi olduğu gibi programlar yapıldı,
internetten bilgiler toparlandı, haritalar incelendi yani dersler
çalışıldı...Bakalım iyi ders çalışmış mıyız göreceğiz...
Kozyatağı'ndan
evden taksi ile Bostancı'ya, oradan da E9 belediye otobüsü ile Sabiha
Gökçene geldik. Pegasus Madrid uçağının kalkışı 09.55. Havaalanı çok
kalabalıktı, ilk önce yurt içi kalkış diye düşündük ama kalabalığın
büyük kısmı yurt dışı yolcuydu. Biraz gecikme ile kalktık ve sorunsuz
bir şekilde yerel saatle 13.45 civarı Madrid Barajas Havaalanına
(Terminal 1) indik. Aslında THY ile Lizbon'a gitmek mümkün. Biz hem
Pegasus uçak bileti daha ucuz hem de Prado ve Reina Sofia müzelerini bir
kez daha görelim diye Madrid üzerinden geldik.
Bu
Madrid'e üçüncü gelişimiz artık havaalanını tanıyoruz. Pasaport
kontroldan çabucak sorunsuz geçtik. Hava sıcak, hafif yağmur yağmış...Bu
defa da Ibis Madrid Aeropuerto Barajas'da kalacağız. Terminalden
çıkışta terminal binasını arkanıza alıp sağ tarafa doğru yürüdüğünüzde
orada, otellerin ring seferi yapan servislerinin yolcu aldığı bir durak
var, biraz bekledik Ibis servisi geldi ve zaten çok uzak olmayan
otelimize bizi bıraktı. Orada beklerken başka bir kaç otelin de
servisleri gelip yolcularını aldılar. Madrid'e gidecekler otellerine
servis olup olmadığını sorsun. Otele bavulları bırakıp yola çıktık.
Toplu ulaşım araçlarında geçen T/10 (12,20 €) biletimizi gazete
bayiinden aldık. Bu bilet kişiye özel değil...
Bu
günün programında Prado Müzeye gitmek var. Saat 18.00-20.00 serbest
giriş saatinde daha önce müze planına işaretlediğimiz "masterpieces"
önemli eserleri göreceğiz.
Fakat
önce Atocha istasyona gidip Lizbon biletimizi halletmemiz lazım. Bizim
niyetimiz 2 gün Madrid'de kaldıktan sonra gece treni" Lusitania"
ile yataklı bilet alarak ve uyuyarak Lizbona gitmekti. İstanbul'dan
İspanyolların tren teşkilatı Renfe'nin sayfasına girip bilet almak
istemiş ancak başaramamıştık. Gönderdiğimiz e maile gelen cevaptan,
kredi kartı kabul edilmediği, sadece Paypal sistemi ile ödeme kabul
ettiklerini öğrendik. Aslında sisteme dahil olup yapabilirdik fakat biz
de üstünde pek durmadık. Neyse Atocha'ya gittik, Renfe danışmanının
yönlendirmesi ile sıra numaramızı aldık önümüzde 50-60 kişi vardı, 1,5
saate yakın bekledik, sıra bize geldiğinde görevli kadın burası
uluslararası bilet satılan yer değil, diğer taraftaki büroya gidin demez
mi, tam şok, beklediğine mi yanarsın bilet alamadığına mı..
uluslararası dediği büroya gittik onlar da ilk beklediğimiz ofistekiler
satacak biz satmıyoruz dediler, kaldık mı ortada...bu sefer tekrar
danışmaya gittik oradaki kadın da ilk beklediğimiz yerin satması
gerektiğini söyledi hatta yerinden kalkıp satmam diyen kadına
gitti...kadın ısrarcı satmam diye tutturdu... satmayan kadın ingilizce
bilmiyor, İspanyolca bir şeyler diyor, kabus gibi... herkes birbirine
atıyor ama sonuç yok...sanki bizim memleketin yokuş yapan insanı...zaten
yataklıda da yer kalmamış sadece koltuk bileti var...Sonuçta bilet
alamadık.Sinirlerimiz bozuk bir şekilde istasyondan ayrıldık...Halbuki
önceki Endülüs gezimizde Renfe ile sorunsuz şekilde kaç kez seyahat
etmiştik. Şimdi düşünüyorum neden böyle bir olay yaşandı, galiba kendi
büroları arasında bir çekişmeye kurban olduk..başka bir sebep
göremiyorum..Günde bir kez hareket eden bu trenden bilet alacaksanız
Paypal edinip internetten önceden biletinizi alın.
Bu
arada bizim Prado Müze güme gitti...Atocha'dan çıkıp söylene söylene
yürüyerek Atocha istasyonun arka tarafındaki Madrid ana otobüs istasyonu
Estacion Sur'a gittik. Tren uyduramadık bari otobüs bileti
verelim...Bu İspanyolların iki büyük otobüs firması var..Alsa ve
Avanza...Neyse biletlerimizi aldık..Madrid- Lizbon Avanza (30,55 € x 2)
ve Porto- Madrid Alsa (46 € x 2). Bu otobüs istasyonunun hemen altında
Mendez Alvaro metro istasyonu var..Ulaşımı çok kolay...
Biletlerimizi
aldık rahatladık ama çok vakit kaybettik. Otobüs istasyonu içindeki
kafeden bir şeyler yedik, metro ile otele geldik...Otelde millet maç
seyrediyordu. Biz de biraz baktık. Şampiyonlar ligi finalinde iki
İspanyol takımı Real Madrid ve Atletico Madrid oynuyorlardı ve şampiyon
Real Madrid oldu...
2. Gün 29.05.2016 Pazar
Akşam Lizbon'a gideceğimiz için sabah bavulları alarak metro ile Estacion
Sur'a gittik. Bavulları buradaki emanete bıraktık. Emanet 24 saat açık,
diğer emanetlerde bavullar hep kontrol aletlerinden geçiriliyor, burada
kontrol yoktu. (2 kabin boy bavul alan orta boy emanet 3,5 €, daha
büyük olan 5 €) Neyse bavullardan kurtulduk. Metroya bindik Prado Müzeye
gidiyoruz. Müze dünkü tren bileti felaketi nedeniyle bu güne kaldı.
Yolları trafiğe kapamışlar, yayalar yollara yayılmış, bayram mı var
nedir bilemedik...Neyse bu defa Prado'ya paraları bayıldık (tam 14 €,
(+65) 7 €) oldukça pahalı. Bu müze her gün açık... Pazartesi-Cumartesi
saat 18.00-20.00 ve Pazar ve tatil günlerinde saat 17.00-19.00 arasında
bedava, ona göre...Madrid'e gidip, resim seven her insan evladının
görmesi gereken bir müze...Bütün gün dolaşabilirsiniz, o kadar... bu
üçüncü gidişimiz olduğu için sadece işaretlediğimiz resimleri gördük.
Gidin gidin görün...
Müze'deki
eserleri hayranlıkla seyrettik, seçerek dolaşmamız rağmen 2,5 saate
yakın dolaşmışız. Müze çok büyük ve bütün eserler çok güzel. Burada
Velazquez'in Las Meninas (Nedimeler) eseri benim en beğendiğim...
Hava
güneşli...Metro ile 17.yy mimari başyapıtı denilen Plaza Mayor'a
geldik..Bir zamanlar boğa güreşlerinin, törenlerin,halka açık infazların
yapıldığı bu alan şimdi her ulustan insanlarla dolu.
Buraya yakın alış veriş ve yiyecek mekanı ünlü San Miguel her daim kalabalık, içeriye bir girip çıktık sıcak ve kalabalıktı..
Geçen
gelişlerimizde dolaşmadığımız Plaza Mayor'a yakın Cava Baja ve Cava
Alta sokaklarına gittik. Buralar çok güzel küçük yeme içme yerlerinin
olduğu iki sokak. Gece saatlerinde bu sokaklar çok daha hareketli
oluyordur.
Sokaklarda güzel
havadan da yararlanarak başıboş dolaştıktan sonra Atocha metro çıkışına
yakın Reina Sofia Müze'ye geldik. Pazar günleri 13.30-19.00 saatlerinde
müze girişi serbest, diğer günlerde de farklı saatlerde giriş serbest.
İnternet sayfalarından bakmak lazım. Burada da daha önce işaretlediğimiz
eserlerin olduğu odaları dolaştık...Tabii Picasso'nun Guernica'sını bir
kez daha gördük ve savaşın acımasızlığını resmeden ressama bir kez daha
hayran olduk.
Biraz
da sokaklarda oturarak gelen geçeni seyrettikten sonra Estacion Sur
Otobüs İstasyonuna geldik, emanetten bavullarımızı aldık, Bizi Lizbon'a
götürecek otobüsümüzü beklemeye başladık. Kalkış saatinden 15-20 dakika
önce otobüs geldi. 21.00 'de saatinde de hareket etti. Şoför bagaj
yerini açıyor, yolcular kendileri bavullarını koyuyorlar..Şoför, otobüse
binişte de bilete bakıyor... Arabada öyle muavin, çay, kahve servisi
yok. Lizbona'a yolculuk başladı...
Lizbon (Lisboa) (30.05.2016-02.06.2016)
3. Gün 30.05.2016 Pazartesi
Gece
otobüs yolculuğu rahat geçti, çoğu insan uyudu...Ben uyuyamadım
gene...Yolda bir kaç kez mola verdik...İspanya'dan Portekiz'e geçişi
anlamadık, ne polis ne de herhangi bir işaret vardı...Yolda bir kaç
yerleşime uğrayarak yolcu bıraktık. Sabahın köründe de (04.00) Lizbon'un
Oriente Otobüs İstasyonuna geldik. Portekiz ile İspanya arasında da 1
saat fark var..Doğal olarak istasyonda bu saatte in cin top oynuyor...
eh bizden başka pek kimseler olmadığına göre artık biz in miyiz cin mi
bilemedim...Bu arada bu saatte gelmenin tek faydası tasarımı ünlü
İspanyol mimar Santiago Calatrava tarafından yapılan ve 1998 yılında
tamamlanan istasyonun gece görüntüsünü gördük. Bu mimarın Sevilla
kentinde tasarladığı köprüyü görmüş ve etkilenmiştik. Bir daha da bu
istasyona yolumuz düşmedi.
Bu
saatte metro da çalışmıyor. (Sabah 06.00'da başlıyor) Hava güzel, ilk
önce otobüsler çalışmaya başladı...sonra istasyondaki kafeler
açıldı...kafede kahvaltı yaptık...kahve ve kruvazan...işe gidenler de
gelip kahvaltı yapıp, gazetelerini alıp gidiyorlar..kahvaltı dediğimiz
de ayak üstü içilen espresso kahve...bu arada Lizbon'da toplu ulaşım
araçlarında 3 gün sınırsız geçerli biletlerimizi de bu kafeden aldık.
(18,50 € x 2). bu biletler sınırsız geçiş hakkı verdiği için kişiye
özel...Günlük veya tek binişlik bilet çeşitleri de var. Metro seferleri
başladı...Lizbon'da metro girişleri hep merdiven bazı metro çıkışlarında
yürüyen merdiven veya asansör olsa da son sokağa çıkış hep merdiven.
Bavul ile iniş çıkış zor oluyor. Neyseki bizim bavullar büyük ve ağır
değil. Lizbon'da metrolara girerken kart okutuluyor, çıkarken bir
daha...Bir keresinde, girişte sorunsuz geçtim, çıkışta okutmama rağmen
turnike açılmadı..içeride kaldım..geceydi ve etrafta da görevli kimseler
yoktu..bakınırken bir zil basma yeri gördüm, gerekli olunca kullanın
yazıyordu, basınca anladım ki diafonmuş neyse derdimizi söyledik, bir
kaç dakika içinde bir görevli geldi, kendi kartı ile beni
geçirdi...sorun yok dedi..girişte kartımla turnike açıldı ama demek
nasılsa kartı okuyamamış, çıkışta da bu yüzden çıkartmıyormuş...
Portekizin
başkenti Lizbon aynı zamanda ülkenin en büyük şehri. 3 milyon civarı
nüfusa sahip. Tejo (Rio Tejo) nehrinin oluşturduğu haliç üzerinde kurulu
olan şehir Atlas Okyanusu kıyısında...
Lizbon'da
da gene Ibis Lisboa Jose Malhoa otelde kaldık. Bu Ibis otellerde
sürpriz yok. Her şey standart, hangi ülkedeki Ibis otele gitseniz aynı
odayla karşılaşıyorsunuz. Bir de Ibis otellerin dahil olduğu Accor Grubu
üye kartımız var, bazı otellerinde indirim de oluyor.
Metro
ile otele geldik. Bu saatte check in olamayacağına göre bavulları
otelin emanetine bıraktık ve yola çıktık. Kaldığımız otel Praça de
Espana yakınında, burada Gulbenkian Müze vardı ama biz gitmedik. Otele
yakın Lizbon'un tek camisini dışardan gördük.
Otobüse binerek Pombal meydanına geldik. Burası
arka tarafında Eduardo VII parkı olan kocaman bir meydan... 1755
yılında Lizbon şehrinin büyük bir kısmı depremde yıkılmış, devlet adamı
Marques de Pombal Lizbon şehrinin yeniden inşasını sağlamış. Anısına çok büyük bu meydana anıtı yapılmış.
Avenida da
Liberdade ; Meydandan geniş, çoook geniş bir ağaçlıklı bulvar olan
Liberdade caddesi boyunca yürüdük. İlk dikkatimizi çeken yer
taşları...beyaz zemin üzerine siyah taşlarla çeşit çeşit motifler...çok
çok güzeller...Daha sonra gideceğimiz Porto'da da aynı taşlarla motifler
yapmışlar hep yerlere..Burası ortada çok geniş ağaçlıklı yayalara
ayrılmış bir alan ve iki taraftan trafiğin aktığı çok geniş bir bulvar
ve üstünde çok görkemli binalar, oteller ve mağazalar var.
Lizbon
İstanbul gibi çok inişli çıkışlı bir şehir, otobüs ve tramvaylar
ulaşımda çok yoğun kullanılıyor. Şehirde 3 tane de füniküler var.
Praça
dos Restauradores; Avenida da Liberdade bulvarı sonundaki
meydan..Burada da 1640 yılında Portekizin İspanyadan bağımsızlığını
sağlaması anısına bir dikili taş mevcut.
Praça Dom Pedro IV (Rossio) ; yürümeye devam, Lizbonun
en hareketli meydanı Rossio Meydanına geldik. Daha meydana gelmeden çok
güzel bir binaya sahip Rossio Tren Garı var. Daha sonra bu gardan
Sintra'ya gideceğiz.
Meydanın
ortasında Portekiz Kralı IV. Pedro'nun (diğer adı Rossio) bronz heykeli
var. Meydanın bir kenarında Teatro Nacional Dona Maria II (Ulusal
Tiyatro) binasının gösterişli binası yer almış. Rossio Meydanının
hemen doğusundaki meydan da Praça da Figueira.. Burası da geniş bir
meydan, otobüslerin kalkış yeri aynı zamanda...
Rossio
Meydanından Tejo kıyısına birbirine paralel sokaklardan trafiğe kapalı
olan Rua Agusta üzerinden yürüdük. Bu sokakta turistik eşyalar satan
küçük dükkanlar var.
Praça do Commercio (Ticaret Meydanı); Augusta Zafer Takından geçerek Lizbon'un en büyük meydanına geldik. Burası tarih boyunce deniz aşırı malların şehre ilk giriş noktası olmuş yani eski şehrin giriş kapısı...1755
depreminden önce burada kralın sarayı varmış, o nedenle Saray Meydanı
da denilmekteymiş buraya.. Üç tarafı bina, bir tarafı Tejo'ya bakan
kocaman beton bir meydan...Taksim Meydanımız gibi...eh güzelliğini
tahmin edin..
Kıyıya
ulaştığımızda da manzarada Ponte 25 De Abril (25 Nisan Köprüsü) ve
karşı kıyıda Cristo Rei İsa Heykeli..1966 yılında hizmete alınan
köprünün adı Salazar Köprüsüymüş... 25 Nisan 1974 tarihindeki kansız
karanfil devrimi sonrası adı 25 Nisan Köprüsü olmuş.
Biraz
kıyıda oturarak Tejo üzerindeki deniz trafiğini seyrettik ve yorulan
ayaklarımızı dinlendirdik. Portekizlilerin tarih boyunca sıkı denizci
ulus olduğunu söyleyelim. Dün geceki uykusuzluk iyicene yordu
bizi...Otele gidip hem giriş işlemlerimizi yaptıralım hem de biraz
dinlenelim diye en yakın metro Apolonia Tren istasyonunda diye düşünerek
kıyıdan yürüdük fakat buralarda inşaat çalışması vardı, daha fazla
yorulmadan otobüse binerek otele döndük.
Bir
kaç saat dinlendikten sonra tekrar metro ile bu sefer Baixa/Chiado
bölgesine geldik. Bu bölge turistik aktiviteler, restoran, kafe ve
mağazaların toplandığı bir semt...
Bu
meydandan zengin mağazaların sıralandığı Rua Garrett üzerindeki ünlü
Cafe A Brasileira'da turistler toplaşmış. Kafenin önünde Portekizli şair
Fernando Pessoa'nın oturan bir heykeli var, turistler birlikte fotoğraf
çektiriyorlardı...
Elevador
de Santa Justa; şehrin daha aşağı semtinden (Baixa) yukarı sokaklarına
taşıyan bir asansör...Aldığımız 3 günlük kart ile burayı kullanmak
mümkündü. Nedense hiç niyetlenmedik. Neden öyle yaptık, keşke
çıksaydık...Turistler ilgi gösteriyorlardı..
Bu
gün bu kadar... metro ile bir çok hatların kesiştiği turistik olmayan
Alameda durağında indik, burada Lizbon'luların yediği bir lokantada
yedik, dinlendik tekrar metro ile otele döndük.
4. Gün 31.05.2016 Salı
Dinlenmiş
olarak kalktık. Bu günün programında Sao Jorge Kaleye gitmek
var...Bunun için de 28 numaralı tramvay'a bineceğiz...Bu tramvayı
turistler dolduruyor ve çok kalabalık oluyor. Bunun için metro ve otobüs
ile Estrela semtine gidiyoruz. Burada güzel bir park ve tam karşısında
Basilica Estrela var.
28 numaralı sarı tramvay Campo Ourique (Prazeres)-Martim Moniz arasında sefer yapıyor. Biz kilisenin önünde turistlerle
sıraya girip bekledik, bu özel tramvay diye (2,85€ x2) vatmana paraları
bayıldık sonra bir baktık millet bizde de olan günlük kartları okutup
biniyor, bizim kart bu tramvayda da geçiyormuş. Burada dersimizi iyi
çalışmamışız demek...Bindiğimiz durak 6.duraktı buna rağmen son oturacak
yerleri bulduk, sonra çok kalabalık oldu, tıkış tıkış, yalnız turistler
değil tramvayın geçtiği güzergah üzerinde yaşayan halk da kullanıyor
tramvayı...Tramvay daracık sokaklardan geçiyor, bazı yerlerde kaldırım
yok, insanlar evlerin duvarlarına yapışarak tramvayın geçmesini
bekliyor. Kaleye gitmek için Castelo durağında inmek lazım fakat biz
Martim Moniz meydanını da görelim diye son durağa kadar gittik. Fakat
pek görülecek bir yer de değilmiş.
Tarihi
Vizigotlara kadar ulaşan, 16.yy dan sonra cezaevi, silah deposu olarak
kullanılan, 1755 depreminden sonra harabe olarak kalan ve Salazar
döneminde restorasyonu yapılan Sao Jorge Kalesine yokuşları
yürüyerek çıkmak zor, yorulduk... Kale 09.00-21.00 açık. (tam 8,50 €,
(+65) 5,00 €) Kaleden şehrin görünümü gerçekten çok güzel.
Kaleden aşağı yürürken Santa Luzia Mirador'da manzara seyrettik, (Mirador manzara seyredilen yer)
Burada
3-4 masalı bir lokantada bir şeyler yemek için oturduk. Bizden başka
müşteri yoktu, ardımızdan genç bir çift geldi...Türkçe
konuşuyorlar...küçücük lokantada 4 Türk...biraz konuştuk onlar da
Portekiz'den sonra Endülüs'e gideceklermiş...
Yokuş
aşağı yürümeye devam...Santa Maria Maior de Lisboa veya kısaca Se
Catedral 1147 yılında inşası başlamış depremler nedeniyle çeşitli
değişimlere uğramış.
Yürüyerek
Tejo nehri kıyısına indik, şimdi derdimiz gideceğimiz Porto'ya tren
bileti almak. Bunun için de Santa Apolonia İstasyonuna gitmemiz lazım.
Porto treni bu istasyondan kalkıyor. Fakat dün bu istasyona gitmeyi
denemiş ancak çevredeki inşaat çalışması nedeniyle vazgeçmiştik. Bu defa
kıyıdan otobüse binerek tam istasyonun önünde indik.
Burada
benim yaşlardaki gişedeki teyze bana senyör indirimi yapamadığı için
çok üzüldü...(+65 senyör sayılıyormuş) yaşlının halinden yaşlı
anlar...Kadını aman üzülme diye teskin etmek bize düştü...Portekiz'de
senyör indirimi almak için pasaport göstermeniz yetiyor. Bazen ona bile
bakmıyorlar. Neyse biletlerimizi aldık. (tam 30,30 € (+65) 15.50 €)
Şimdi Campo Santa Clara'daki Feira
da Ladra'ya (Hırsızlar Pazarı) gidiyoruz. Santa Apolonia İstasyonundan
yokuşları tırmanarak ulaştığımız pazar 12.yy dan beri kuruluyormuş,
sadece Salı ve Cumartesi günleri 08.00-18.00 saatlerinde açık. Biz
gittiğimizde artık toplanıyorlardı. Burası bizim bildiğimiz bit pazarı.
Yeni ürünler de var aralarında.Yemek takımları, fotoğraf makinaları,
kitaplar dergiler, fotoğraflar...Eskiden hırsızlar burada satış
yaparlarmış, eşyaları çalınan Lizbon'lular eşyalarını bulmak için buraya
gelirmiş. Şimdi artık bit pazarı şeklinde...
Aslında
saat 18.00 gibi oldu yorulduk fakat bu günün programında var diye
Belem'e gitmeye karar veriyoruz. Belem, Lizbon'un en çok turist gelen
semti. Buraya Praça da Figueira'dan kalkan 15 numaralı tramvaya binerek
gittik. Sahil boyunca keyifli bir yolculuktu. (30 dakika civarı) Günlük
kartlar geçerli...Burada Mosteiro dos Jeronimos durağında inmek lazım,
biz bir durak önce indik...Kıyıya yürüdük...
Portekizliler
ülkelerinin konumu gereği tarih boyunca denizci bir ulus olmuş ve büyük
denizciler yetiştirmişler. Bu büyük denizciler ve keşifler anısına
Belem'de Padrao dos Descobrimentos (Keşifler anıtı) yapmışlar. Heykel,
52 m. yüksekliğinde gemi şeklinde bir beton blok, üzerinde dönemin
kaşifleri, sanatçıları ve bilim insanlarının heykelleri var...Anıtın en
önündeki heykel Portekizli gemicilerin coğrafi keşiflerinde en önemli
destekçisi Prens Henry'e ait.. Denizci Henry de denilen Prensin ölümünün
500. yılı anısına yapılmış. Anıtta 30 Portekizliye ait heykeller var..
Vasco da Gama, Pedro Alvares Cabral, Ferdinand Magellan...
Anıtın
önünde bir de Dünya haritası var, burada Portekizlerinin gittikleri ve
koloni haline getirdikleri ülkeler gösterilmiş. 1400-1500 yıllarında
Portekizliler gerçekten de Dünya denizlerine hakim olmuşlar. Anıta
çıkılıyor fakat geldiğimiz saatte kapalıydı.
Anıtı
gördükten sonra yat limanı boyunca yürüdük, Torre de Belem (Belem
Kulesi),1515-1520 yıllarında savunma amaçlı inşa edilmiş, 1755
depreminde Tejo nehri yatağını değiştirince karaya yaklaşmış. Kule 4
katlı..Kuleye girmek mümkün fakat biz geç bir saatte geldiğimiz için
kapalıydı.
Belem
Kulesinden nehri solumuza alarak yürümeye başladık. Tren yolu Tejo'ya
paralel ilerliyor, tramvaya veya otobüse binebilmek için tren yolunu
geçecek bir alt geçit arıyoruz. Fakat yok, epeyce yürüdükten sonra alt
geçidi bulup buradan otobüs ve tramvay ile Cais de Sodre istasyonuna
geldik. İstasyonun karşısında Mercado de Riberia Time Out var, marketin
içerisine bir bakıyoruz, satıcılar gitmiş, sadece yeme içme kısmı açık
ve çok kalabalık...Çok yorulduk, tekrar Cais de Sodre istasyonu alt
katındaki metroya binerek otele dönüyoruz.
5. Gün 01.06.2016 Çarşamba
Dünkü
Belem gezimiz başarılı olmadı, yorgun ve geç vakit gittiğimiz için
Jeronimos Manastırını göremedik, meşhur nata tatlısını yiyemedik...bize
ceza... bu gün tekrar Belem'e gitmeye karar verdik. Metro ile Cais de
Sodre istasyona geldik. ilk önce Mercado de Riberia'ya girdik. Sabah
erken saat olduğu için satıcılar ki çoğu kadın, hazırlık yapıyor,
mallarını tezgahlara yerleştiriyorlardı. Balıklar, sebzeler, meyveler,
çiçekçiler...En çok da balık ve deniz ürünleri.. Bu defa da yemek
yiyenler yok, satıcılar gelmiş.
Buradan
tekrar 15 numaraya binerek bu defa doğru durakta Jeronimos Monestery
durağında indik. 1501 yılında başlayan manastır inşaatı 70 yılda
bitirilmiş ve her yıl 70 kg. altına mal olmuş. Manastır gerçekten
ihtişamlı. Kolonilerden gelen paralar buraya harcanmış. Manastırın
girişi ücretli, kilise parasız, biz kiliseyi dolaştık...girişte biraz kuyruk vardı ama hızlı bir şekilde ilerledi, ...ünlü kaşif Vasco da Gama'nın lahdi Manastırın girişinde...
Manastırı dolaştıktan sonra hemen karşıdaki parka gittik...Çocuklar çimenlere yayılmış piknik yapıyorlardı...
Bu arada Lizbon'da Jakaranda ağaçları her yerde açmıştı...Mor renkleri ile müthişler...
Belem'e
gelince nata tatlısı 1837'den beri hizmet veren Pastais de Belem'de
yenilir. Manastırdan Lizbona doğru 500 m. mavi tenteli dükkan zaten
önünde hep kuyruk var. Bu Portekizliler hep tatlı yiyorlar, şeker
hastalığı buralara uğramamış demek...
Kapıdaki
kuyruk alıp gitmek için, oturarak yemek istenirse içeriye geçilip
masalara oturuluyor. Nejat parkta oturdu, ben gidip nataları aldım, bir
kaç da fotoğraf çektim ...milföy hamurunun içine krema
koymuşlar...burada ılık satılıyor, üstüne pudra şekeri ve tarçın ilave
ediliyor. (1,05 €) Öyle çok güzel bir şey değil bence...
Parkta ağaç
gölgesinde bir bank bularak natalarımızı yedik...Seyyar portakal sıkan
gençlerden portakal suyu aldık, kibarca içine buz isteyip istemediğimi
sordular... Bizim yaşlarda Fransız bir çift de natalarını almışlar,
yanımıza gelerek oturdular. Artık dün gördüğümüz için Keşifler Anıtı ve
Belem Kulesi tarafına gitmedik.
Se Catedral
yakınına kadar otobüsle gittik. Oradan Alfama bölgesini dolaştık.
Burası eski evleri, çamaşır asılı dar sokakları, tarihi yapıları, küçük
lokantaları ile çok renkli bir semt..
Alfama'dan
yürüyerek Tejo kıyısına iniyoruz. İndiğimiz yer kurvaziyer gemilerin
yanaştığı liman... Dönüşte Rossio Meydanına geliyoruz. Burada oturup
dinleniyoruz. Meydanın köşede vişne likörü satan meşhur A Ginjinha var,
turistler ayak üstü içiyorlardı...biz içmedik...Siz için...
Metro
ile Almeada'da iniyoruz, daha önce de yediğimiz lokantada yiyoruz.
Yarın Sintra'ya gideceğiz ve bizim 3 günlük sınırsız ulaşım kartı yarın
sabah geçersiz olacak. Makinadan kartımıza üç binişlik bilet yüklemeye
çalışıyoruz,Başaramıyoruz genç bir Brezilyalı kız yardım etmeye
çalışıyor fakat o da başaramıyor.. tekrar 2 tane Viagen kart alıyoruz
(kart ücreti 0,50 cent) bu kartlara yüklüyoruz,(tek geçiş 1,40€) şimdi
oldu. Artık yarın için de biletimiz var. Biletsiz metroya turnikeden
girmek ve de çıkmak mümkün değil. Kontrole bir kez rastladık...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVgQAr1ZMC9ZYbtvAe_CxI-uXbPIlh_ZmylcT_BoP8WfLW_Hd-NERnQSRnfN5pl48bxbkLIYaYY26Bjtyi8Ki-nA07Y8fiFRxGv8CcEmKUkJTskLhWLVvBQ0UhMMNUk7UGNWJ3CMUc4q58/s640/Lisbon-metro-map.jpg) |
Lizbon metro |
Portekiz Gezisi (Sintra-Cabo da Roca-Cascais) (02.06.2016)
6. Gün 02.06.2016 Perşembe
Bu gün Lizbon'un
banliyölerine Sintra-Cabo da Roca-Cascais'e gidiyoruz. Bunun için 08.00
trenine Rossio Tren İstasyonundan biniyoruz. Buradan Sintra'ya sık tren
kalkıyor, önceden bilet almaya gerek yok...(1,10€ x2) Sintra Lizbon'a
30 km. uzaklıkta çok güzel bir kasaba...Yolda Lizbon merkezi dışında yüksek yapılı binalar ve AVM ler görüyoruz. Futbol takımı Benfica'nın semtinden de geçiyor tren. 35-40
dakikalık bir sürede Sintra'ya geliyoruz. Tren İstasyonundan çıkınca
sağ tarafa doğru yürüdüğünüzde otobüs durakları var. Buradan 434
numaralı otobüse binerek Pena Parkının alt kapısında iniyoruz. Otobüs
biletini durakta bekleyen bir genç kız görevliden alıyoruz.(5 €x2)
Parque da Pena
(Pena parkı), 2200 hektarlık bir alana yayılmış içerisinde çeşitli
ağaçlar, çiçekler, göller, çeşmeler, şapeller, çeşmeler olan çok büyük
bir park...Biz burada sadece Pena Sarayını (Palacio de Pena) gezeceğiz.
Otobüsten indiğimiz park kapısında sarayın biletleri satılıyor..(Tam
13,00 €, (+65) 11,50 €).Pena Sarayı parkın tepe noktasında... Yukarıya
çok güzel ağaçlıklı ve fakat dik yollardan yürüyerek ulaşmak mümkün...15
dakika civarında çıkılıyormuş...Biz park içinde 15 dakikada bir sefer
yapan servis arabası ile çıktık. (3,00 €x2)
Servis aracı bizi
Sarayın kapısında bıraktı...Saray içinde iki kez bilet kontrolü
yapılıyor, biletlerinizi saklayın. Sarayın yerinde bir orta çağ
manastırı varmış. 1755 yılında gerçekleşen büyük depremde yıkılan
manastır yerine 19.yy'da Kraliçe Dona Maria II ve
Kral Don Fernando II tarafından yazlık saray olarak inşa edilmiş.
Monarşinin sona ermesinden sonra 1910 yılından sonra da müze olarak
kullanılmış.
Sarayı dolaştıktan
sonra yine servis ve 434 numaralı otobüsle Sintra'ya döndük. Tarihi
Sintra kasabası otobüsten gördüğüm kadarıyla çok güzel...Daha
gideceğimiz yerler olduğu için vakit yetmez diye düşünerek burayı
dolaşmadık...Ama aklım kaldı, çok büyük bir yer de değil, giderseniz
burayı dolaşmaya vakit ayırın..
Otobüsten
indiğimiz yerden 403 numaralı Cascais otobüsüne binerek Cabo da Roca'ya
gittik.Bileti şoför veriyor. Otobüs Cascais'e devam ediyor. (4,10 €x2)
(40 dakika)
Cabo da Roca
Avrupa kıtasının en batı ucu, artık buradan Atlas Okyanusu
başlıyor...Burada fener, lokanta, hediyelik eşya mağazası ve Avrupa
kıtasının en batı ucuna gelmiştir sertifikası veren bir turizm bürosu
var. Yerleşim yok. Biz
sertifika almadık evdeki kağıt yığınından kurtulmaya çalışıyoruz. Bir
de burnun koordinataları yazılı tepesinde haç olan bir dikit var.
Buradan
tekrar 403 numaralı otobüse binerek Cascaise geldik. (3,25 €x2) (25-30
dakika) Burası Atlas Okyanusu kıyısında eskiden bir balıkçı kasabasıyken
günümüzde bir sayfiye yeri..Lizbon halkı okyanusa girmek için buraya
geliyormuş...Bizim Bodrum, Marmaris kıvamında bir çarşısı var...Plajları
halka açık, öyle şezlong, şemsiye parası yok, havlusunu seren
faydalanıyor.
Cascais'de kıyı
boyunca yürüdük, Atlas Okyanusuna güneşlenmeye ve yüzmeye gelenleri
seyrettik..İstasyon kıyıya yakın buradan trene binerek Lizbon Cais do
Sadre İstasyonunda indik. (2,15 €x2) (30-40 dakika)
Buradan metro ile otele döndük. Lizbona geldiğinizde vaktiniz var ise bir gününüzü bu geziye ayırmanızı öneririm.
Portekiz Gezisi (Porto) (03.06.2016-06.06.2016)
Porto (Oporto)
7. Gün 03.06.2016 Cuma
Lizbon'da Santa Apolonia tren istasyonundan Porto'ya saat 08.00' de hareket ettik. Biletimizi daha önce almıştık. (Tam 30,30 €, (+65) 15,50 €) Lizbon'dan
Porto'ya 2 tren var. Birisi bizim bindiğimiz daha hızlı olan Alfa
Pendular Tren (2,5 saat), diğeri Intercidades Tren (3 saat)... Her ikisi
de aynı istasyondan kalkıyor...
İstasyona
geldiğimizde bizim Madrid'de bir türlü biletini alamadığımız Lusitania
treni gelmiş, içinde temizlik yapıyorlardı...Alacağın olsun Renfe,
binemedik şu trene...
Tren
tam saatinde kalktı, çok kalabalık değil...2,5 saat civarı Porto'ya
geldik. Aslında tren Porto'nun tren istasyonu Porto Campanha'ya gidiyor.
Fakat biz otelimize daha yakın diye bir önceki istasyon Vila Nova De
Gaia'da indik.
Porto,Portekizin
kuzeyinde yer alıyor ve Lizbon'dan sonra Portekiz'in ikinci büyük
şehri...Porto liman demek..Nüfusu yaklaşık 300 bin kişiymiş... Rio Douro
nehri, Porto ile Vila Nova de Gaia bölgesini birbirinden ayırıyor.
Aslında Gaia bölgesi başka bir şehirmiş fakat iki bölge arasında hiç bir
ayrım yok, ulaşım kartları her iki bölgede de geçerli...
İstasyondaki
bilet makinasından metro ve otobüs ulaşımı için 3 günlük sınırsız bilet
almaya çalışıyoruz fakat bizim kullanacağımız bölge için bilet yok,
epeyce uğraştıktan sonra istasyonda gazete, mecmua satan genç çocuktan
Andante kartına (0.50 €) yüklenen 3 gün geçerli biletlerimizi alıyoruz.
(13,05 € x2)
Buradan
otobüse binerek ve bir aktarma yaparak otelimizin olduğu Chas durağında
indik. Otelimiz Ibis Budget Port Gaia...Otelin yeri Gaia bölgesinde,
etrafından çevre yollarının geçtiği bir oteller adası...Oteli görüyoruz
çok yakın fakat bir türlü oraya nasıl ulaşacağımızı bilemiyoruz. Genç
bir Portolu gence otele nasıl gideceğimizi soruyoruz, o da yayan
gidemeyeceğimizi, arabası ile bizi otele bırakmayı teklif ediyor.
Portekizliler çok yardımseverler.Teşekkür ediyoruz. Taksi de
geçmiyor...Nejat kafe gibi bir yere yol sormaya gidiyorken, yaşlı bir
teyze bizi uzaktan izliyormuş demek, Nejat'a Almanca otellerin yolunu
göstermiş. Sen çok yaşa teyze...Gösterdiği yoldan yürüyerek otele
ulaştık.. Bavulları odaya bırakıp tekrar yola çıkıyoruz...
Otobüse
binerek son durağa kadar gittik. Burası Casa da Musıca denilen hem
şehir içi hem de Madrid otobüslerinin kalktığı terminal, biz de Madrid'e
buradan gideceğiz. Madrid otobüsümüzün kalkacağı yeri görüyoruz.
Buradan
metro ile kuzeydeki Trindade istasyonuna geldik. Geniş Aliados Meydanı
(Avenida dos Aliados) boyunca yürüdük. Bu meydan Porto'nun yaşam alanı
sayılıyormuş. Meydanın yukarı bölümünde yerel meclis binası aşağı
bölümünde ise şimdi Inter Continental otel olan Palacio das Cardosas
var... Bulvarın iki tarafından trafik işliyor, orta bölüm yayalara
ayrılmış. Bu bulvarda güzel binalar ve kafeler var. Bulvar sonunda
Libardade meydanına ulaşıyor.
Yürümeye
devam... Porto'nun daha çok bölgesel trenlerinin kullandığı Estaçao de
Sao Bento'ya geldik. 1916 yılında hizmete alınan, şehrin tarihi
merkezindeki bu istasyon çok güzel... Duvarlara mavi çiniler ve
işlemelerle Portekiz ve Porto'nun tarihi resmedilmiş. 20.000 mavi çini
kullanıldığı söylenmekte...Kral ve kraliçenin şehre girişleri ve savaş
resmi en büyük panolarmış. Bu istasyonları görünce bizim Haydarpaşa'yı
neden istasyon olarak kullanmayacak olmamızı anlamıyorum...Rant...
Sao Bento İstasyonunun hemen yanında dışı yine mavi çinilerle kaplı güzel bir kilise daha var, içine girmedik.
Sao
Bento İstasyonundan Rio Douro yönüne Rua das Flores üzerinden yürümeye
devam...Bu sokak araç trafiğine kapalı, yayalara ayrılmış...Kafeler,
mağazalar, el işlerini sergileyenler..
Flores sokağı
sonunda kare şeklindeki meydan Rua do Infante D.Henrique'e
geldik...Burada kapalı pazar Mercado Ferreira Borges ve Borsa Binası
Palacio da Bolsa ve denizcilerin koruyucusu Prens Henry heykeli var.
Buraları yarın dolaşacağız.
Ve nihayet Douro nehri ve Ponte de Luis I Köprüsü ve Riberia semti.
Douro
nehri İspanya'dan doğup Porto'da Atlas Okyanusuna dökülüyor. İber
yarımadasının 3. en uzun nehri...Altın nehir...Sömürgesi Brezilya'dan
gelen altınlar bu nehirden taşınmış...
Ponte
de Luis I köprüsü, Porto ile Vila Nova de Gaia bölgesini birbirine
bağlıyor, 1886 yılında demirden inşa edilen köprü iki katlı, üst kattan
tramvay da geçiyor. Köprünün her iki katından da yaya ve araç geçişi
var. Köprüyü Eyfel kulesini yapan firma inşa etmiş.
Riberia
semti ise tepelerden Douro nehri kıyılarına inen daracık sokakları,
çamaşırlar asılmış eski küçük evleri ile çok güzel. Kıyıda Praça da
Riberia meydanında kafeler, barlar, ufak tezgahlar ve bitişik nizam
renkli evler var..Bölge UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alıyor...
Bu gün çok
yürüdük, Kuzey'deki Trindade durağından Douro nehrine kadar geldik.
Burada oturarak geleni geçeni izledik, karşı kıyı Gaia'yı seyrettik.
Yorgunluk ağır basınca, köprünün alt katından Gaia tarafına yürüyerek
geçtik ve sonra otobüs ile aktarma yaparak otele döndük. Sonra da bir
daha köprünün üst tarafından geçemedik. Oradan manzara çok daha
güzeldir.
Bizim
otelin de yer aldığı Gaia bölgesinde (Cais da Gaia) şarap
imalathaneleri, mahzenler ve şarap sunum mekanları var. Bir de fazla
uzun olmayan bir teleferik kıyı boyunca çalışıyor... Douro kıyısındaki
yürüyüş yolları, dar ve kısa ara sokakları ile Gaia bölgesi daha
sakin...Bu yakada kalmış olmamıza rağmen vakitsizlikten keyfini
süremedik ancak otobüsle ara sokaklardan geçerken gördüklerimizle
yetindik...
8. Gün 04.06.2016 Cumartesi
Sabah otobüsle
yine son durak Casa de Musıca'ya gidiyoruz,oradan da metroya binerek
Balhao durağında iniyoruz. Porto metrosu bir garip birbirine paralel
giden 5 hat şeklinde...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNYyP9IgWf64iWaETLgY8RrfYxcNQxHyIRxPP2uFUWG3vLkFUN2IUZrrC4zN8E4sFpA_C4CQHu2G-SNp50HZk_Pz3pnNj2OU9uawawLgvj6AveYJooymwSvAhpUVtV9BkYXUZpb0Y9Pt_C/s640/Metro_do_Porto.svg.png) |
Porto metro |
Burada da Azulejo denen seramik sanatının bir başka eseri Capela das Almas'ı görüyoruz...
Gezdiğimiz
her şehirde yaptığımız gibi hemen yakındaki 1914'den beri hizmet veren
kapalı pazar yeri Mercado do Bolhao'ya gittik. Burası Lizbon'daki gibi
bakımlı değil, oldukça eski, sabah erken saat olduğu için dükkan ve
tezgahlar yeni açılıyordu.
Kuzeyden güneye inen Rua Santa Caterina üzerinden yürürken meşhur Majestic Kafe'yi gördük. Bu cadde alış veriş caddesi...
Se Cathedral, 1737 yılında inşa edilmiş, Giriş ücretsiz. Katedralin önündeki terasdan güzel Porto manzarası var.
Dün geçtiğimiz Rua
do Infante D.Henrique'e geldik. Buradaki Borsa Sarayını gezeceğiz
(Palacio da Bolsa). Fakat burası belli saatlerde rehber eşliğinde
gezildiği için biletlerimizi alıp (4,50 € tek kişi) daha girişe vakit
olduğu için Borsa sarayının hemen arkasındaki Sao Francisko Fransisken
Kilisesi'ni (Igreja de Sao Francisco) görmeye gidiyoruz. Burası da
ücretli. (4,00 € tek kişi ) Tarihi 14.yy dayanan kilisenin bazı
şapelleri 200 yıllık. Kilisenin içinde altın yaldızlı varak ve işlemeler
kullanılmış. Kilise yapımında 400 kilo altın kullanıldığı söylenmekte,
sömürge Brezilyadan gelen altınları düşünün artık...Kilisede ayrıca bir
müze ve önemli din adamlarının mezarlarının olduğu zengin bir kripta
var. Kilise içinde fotoğraf çekmek yasak ve sıkı şekilde de
denetleniyor.
Bu arada meydana bakan kırmızı renkli kapalı pazar Mercado Ferreira Borges'e ben bir girip çıktım ama nedense dükkanlar hep kapalıydı...Bir şey anlamadım...
Palacio da Bolsa 19.yy da inşa edilmiş. Borsa olarak kullanılmış günümüzde Kongre ve Kültür Sarayı olarak kullanılmaktaymış.
Gördük, aklımız kalmadı ama mutlaka görülmeli mi ehh... Şimdi Atlas Okyanusu kıyısına Foz'a gidiyoruz. Sao
Francisko Kilisesi önünden Tramvay 1 veya 500 numaralı otobüs ile
gidiliyor. Douro nehrinin Atlas Okyanusuna döküldüğü yerde yer alan Foz,
eskiden balıkçı kasabasıymış şimdi sahil boyunca kafeler, plajlar, parklar olan bir sayfiye yeri..
Foz'da
sahil boyunca yürüyerek Okyanus havası aldıktan sonra 500 numaralı
otobüs ile Porto'ya döndük. Acelemiz var...Bir kitapçıya gideceğiz,
belki yarın Pazar günü kapalı olur diye düşündük ama sonra Pazar günü de
açık olduğunu öğrendik. Lello Kitapçısı (Livraria Lello) Carmelitas
caddesindeki bu kitapçının kuruluş tarihi 1906...Kitapçıyı meşhur yapan
gotik binası...Fakat onarım nedeniyle ön cephe kapalıydı göremedik...Bir
de kitapçının içindeki oymalı ahşap görünümlü duvarlar, sütunlar
alçıdan yapılmış...Ülkemizde 110 yıllık kitapçı var mı bilemedim...
Kitapçının
karşısında bir kulübe var oradan bilet alınıyor kitapçıya girmek
için..(3 €) Kitapçıya da bilet alınır mı demeyin kitapçının içi ayak
altında dolaşan, ellerinde fotoğraf makinaları ile fotoğraf çekmeye
çalışan turist dolu. Adamlar ilk önce yasaklamışlar ama başa çıkamayınca
bari para alalım demişler herhalde...Gene de haklarını yememek lazım
içeride kitap alırsanız girişte ödenen para kitap ücretinden
düşürülüyor...Kitaplara kalabalıktan bakmak zor, belki açıldığı saatte
gidilirse tenha olur. (Pazartesi-Cuma 10.00-19.30, Cumartesi 10.00-19.00
ve Pazar 11.00-19.00)
Çok yorulduk...Sao Francisco
Kilisesi'nin önüne geldik, otobüse binip karşı yakaya otele döneceğiz.
Kilisenin önündeki durakta beklerken Porto'da festival başlamış, sabah
dolaştığımız kilisenin merdivenlerine insanlar oturmuş, fado
dinliyorlar...Fado bir tür halk müziği çeşidi...Fadoyu söyleyen kadınsa
fadista, erkekse fadist denirmiş. Fado genellikle okyanuslara açılan,
dönüp dönmeyeceği belli olmayan denizcilerin eşlerinin söyledikleri
hüzünlü ağıtlar...Bir süre dinledik ama çok hüzün var...Zaten
Portekiz'de dolaşırken her yerden bu fado ezgileri yükseliyor.
Uzun
süre otobüs veya taksi bekledik, trafik kilit olmuş, Cumartesi farkı
her halde...Baktık çare yok, yürüyerek Ponte Luis I. köprüden Gaia
tarafına geçtik...Kıyıdaki otobüs durağından otobüse bindik ama nasıl
kalabalık bir otobüs hepsi de eğlenceden dönen benim yaştaki teyzeler,
galiba Porto şaraplarını da içmişler bir neşe ki sormayın, biz böyle
gayet de samimi bir şekilde güle oynaya yola devam ediyoruz ama bizim
bir durakta inip başka otobüse aktarma yapmamız lazım. Gündüz olunca
etrafı görüyoruz ama hem gece hem de gayet neşeli yolcularla gürültü
patırdı gidiyoruz...Teyzelere ineceğimiz yeri söyledik onlar Portekizce
biz İngilizce gayet anlaştık, bizi sahiplendiler sağolsunlar neyse doğru
yerde indirdiler bizi...Doğru yerde indik ama in cin top oynuyor
durakta bizden başka kimse yok...Araba tek tük geçiyor...Taksi de
yok...Neyse bir çift ve bir kadın da geldiler durağa...Onlar
Porto'lu...Sonuçta otobüs gözüktü ama numarası farklı Nejat şoföre bizim
duraktan geçer mi diye soruyorken ben de otobüs durağındaki tarifeden
bizim duraktan geçer mi diye bakıyorum, durakta bekleyen yolcular bana
bağrışmaya başladılar...aa bir de baktım Nejat otobüse binmiş neredeyse
gidiyor, benim ardında olduğumu sanıyormuş, son anda koşarak ben de
bindim...Kalacaktım gece gece dağ başındaki durakta tek başıma...Epeyi
bir güldük sonra...
9/10. Gün 05/06.06.2016 Pazar-Pazartesi
Bugün Porto'dan
ayrılıyoruz...Gece Madrid'e yolculuk var...Bavullarımızı alarak otobüsle
son durak Casa de Musica'ya geldik. Burada Madrid'e gideceğimiz Alsa
firmasının irtibat bürosuna bavullarımızı bıraktık.
Bu
gün Serralves Müze'ye (Museu de Arte Contemporanea) gidiyoruz. Burası
merkezin batısında çok güzel bir parkın içinde yer alıyor. Otobüsten
inince hafta
sonu da olması nedeniyle çoluk çocuk ailelerin parka geldiklerini
gördük. Sonradan parkta festival etkinliklerinin olduğunu anladık. İlk
önce müzeye girdik, giriş serbestti...
Hava güzel herkes gibi biz de parkta dolaşmaya çıktık. Parkta bir çok etkinlik vardı..
Parkta
gazeteciler de vardı, Yaşlıca bir adamın yanına giden yerli halk ve
turistler fotoğraf çektiriyorlardı, Porto Belediye Başkanı gelmiş
festival açılışı yapacak herhalde diye düşündük...Oradan
ayrıldık...Sonra eve döndüğümüzde Porto Belediye Başkanı diye Google'dan
aradım aaa bir de ne göreyim adam Portekiz Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo
de Sousa imiş. Hiç de koruma ordusu yoktu, herkes yanına gidip fotoğraf
çektiriyordu, biz böyle cumhurbaşkanı görmedik tabi... Keşke ben de
fotoğraf çektirseymişim burada blogda havam olurdu...Neyse kaçırdık...
Buradan tekrar
otobüse binerek merkeze yakın, geniş bir park içindeki Palacio de
Cristal'i görmeye gittik. Fakat saray dedikleri pek gösterişli bina
değil fakat içinde bulunduğu park çok güzel...Burada da festival
etkinlikleri vardı...
Burada yeme içme
standları kurulmuş, herkes yiyip içiyordu...Tek merkezden para ödeyerek
yiyecek ve içecek fişi alınıyor, sonra istediğin yerden yiyeceğini alıp
ortak masalarda oturarak yiyorsun...
Yürümeye devam...
Carmo
meydanında Igreja das Carmelitas...Burası birbirine bitişik iki kilise.
Carmelitas kilise (17.yy), ve Carmo kilise (18.yy)...Kiliselerin yan
duvarı yine Azulejo sanatı mavi çiniler ile 1912 yılında bezenmiş...
Clerigos
Kilisesi (Igreja dos Clerigos) 1732-1750 yıllarında, hemen yanındaki
Clerigos Kulesi ise (Torre dos Clerigos) 1754-1763 yılları arasında inşa
edilmiş. Kule 76 m. ve 230 basamaklı..Kuleye çıkılıyor. Biz çıkmadık.
Clerigos
Kulesi'nin hemen yanındaki meydanda, cephesinde Taylor's yazan binanın
altındaki dükkanda balık köftesi yapmışlar, bizim içli köfteler
büyüklüğünde yanında küçük bir kadeh şarap ile veriyorlar, karnımız aç
değildi ama aklım kaldı, çok güzel gözüküyordu...
Hemen
yakındaki Cordaiara parkında oturuyoruz. Parkta kahkaha ile gülen Çinli
heykelleri ilginç...13 çinli...Heykellerin karşısında Adalet Sarayı
var, oraya doğru gülüyorlar...Vardır bir bildikleri...
Son
olarak Praça da Libardade'ye geldik, yollar trafiğe kapatılmış, Aliados
bulvarında bisiklet yarışı var... Biraz onları seyrettik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder